30 Ağustos, Cuma
Öğlen.
Tanrım... bunu nasıl yaparsın Steve?! Düşündükçe elim ayağım titriyor, ateş basıyor. Nasıl bu kadar düşüncesiz olursun? Tüylerim diken diken resmen.
Başa sarayım, neler olduğunu anla diye.
Bruce kliniğe geldi ve odamda biraz lafladık. Sohbet falan derken elbette ki konu yine sana ve senin beni hatırlamamana geldi. Ona aşağı yukarı, başımı eğerek "Maalesef beni hatırlamıyor, böyle olmaması gerekirdi," dedim ve yüz ifadesi anında değişti. Hayır üzülme anlamında değil, her gün bana üzülen yüzler gördüğüm için neye benzediğini biliyorum ama bu, sır saklama suratıydı.
Ne olduğunu sormama gerek kalmadan, "Sana bir şey söylemem gerekiyor," dedi. Sanki bunalmış gibi yakasını çekiştirdi belli etmemeye çalışarak. "Aslında bunu sana Steve söyleyecekti ama ne yazık ki fırsatı olmadı. Yani, düşmeden önce."
Nabzım hızlandı. Ne olduğunu deliler gibi merak ettim. Benden ne saklıyor olabilirdin ki? Bilmem gereken her şeyi bana söylerdin, işle ilgili olanlar elbette ki dahil değil ama...
"Steve bana gelip bir şey istemişti." Dedi biraz durduktan sonra. Onun mimiklerini zaten biliyorsun. "Seninle yaşlanmak istediğini söyledi." Bu zaten bilinen bir şeydi, bunun için evlenmiştik. "Serumun etkisini ortadan kaldırmamı istedi." Dediği an sandalyeme tutundum, sanki yer sallanıyordu. Bebeğimiz karnımda hareketlendi. "Son derece emin olduğunu ve bunu vakit kaybetmeden yapmamı söyledi." Omuz silkti. "Ben de bunun için çalışmalara başladım."
Bu neden hatırlamadığını, neden doktorların vücut ısını kademeli olarak yükselttiğini açıklardı. Hatta bebeğimizin nasıl olabildiğini de açıklardı ama eğer öyleyse, nasıl buza tekrar gömülüp hayatta kalabilmiştin? "O zaman nasıl buzdan sağ çıktı?"
"Çünkü çalışmam tam olarak bitmeden göreve gitti."
Bu gereksiz derecede mantıklıydı. Bunu nasıl düşünemediğim tahmin edilebilirdi elbet çünkü hiçbir şeyden haberim yoktu. Nick nasıl izin verebilmişti o bile şaşırtıcıydı.
Nefes alabilme umuduyla cama ilerledim ve açtım. Bruce hızla yanımda bitip beni tuttu. "Sakin ol Serain. Nefes al biraz."
"Bunu nasıl yapabilirsin?" Diye sordum titreyerek. Ya orada ölseydin? Ya seni tamamen kaybetseydim? "Nasıl bu kadar düşüncesiz olursun?"
"Bu onun hayatı, karışamam." Omuz silkti. "Çünkü eğer elimde olsaydı, eğer gerçekten Steve'den serumu çıkartabilseydim aynısını kendime de yapacaktım. Benim için bu bir nimet Serain." Sanki deli saçma bir şey söylüyor gibi geldi ama yine de başımı çevirip gözlerimi kırpıştırdım. Sakin olmalıydım. Daha sormam gereken şeyler vardı.
"Hatırlıyor mu?"
"Başını sadece, ama ona beklemeden anlattım." Hafifçe güldü. "Steve'in dönüşü için düzenlediğimiz küçük partide Steve neden o kadar tepkisizdi sanıyorsun? Sarhoş olmuştu, hem de hemen. Sen gittikten sonra sürekli ağlamaklı halde bir şeyler sayıklayıp durdu."
Sarhoş olman... Tanrım, bu şaka gibi. Bu hamile olduğumu öğrendiğinden sonra sana hesap sormak için geldiğimde neden bira değil de gazoz içtiğini açıklıyordu.
Omzumu sıvazladı Bruce. "Ona yüklenme. Hatırlamamasına hak veriyorsundur artık."
Yine de, mutlulukla karışık şaşkınlık yaşarken, benden daha neler sakladığını merak etmeden edemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i should've kissed you longer
Fanfiction"i would kill for you, my baby, i'm just sayin'."