24 Nisan, Cuma.
Gece saatleri.
*hışırtı sesleri*
Selam Steve, bu ses kaydını yapmam gerekiyordu. Sana yazdığım defterleri üste bıraktım ve eminim şu ana kadar hepsini okumuşsundur.
*burun çekme sesi, ağlamaklı bir ses tonu*
Lanet olsun, her şeyi mahvettik. Her şey berbat oldu. Birbirimizi yok ettik. Başımıza gelenler felaketten de öte, bunu sen de biliyorsun. Eski bir teknenin güvertesinde yatıp, uzayın sonsuzluğunu izlerken ve muhtemelen birkaç saat ömrüm kalmışken sana söyleyebileceğim tek şey; ona çok çok iyi bak Steve. Minik kızımız Maria'ya. Güzeller güzeli bebeğimiz sensiz hayata tutunamaz, o sana emanet. Ona Tony'nin annesinin ismini verdik çünkü Tony her zaman iyi bir dosttu. Her zaman.
*histerik bir gülüş*
Bebeğimizi şimdiden özledim ama elden ne gelir? Beni muhtemelen hayatı boyunca özleyecek ama bu kadar çökmüş ve toparlanması mümkün olmayan bir anneye maruz kalmasını istemiyorum. Belki de ona farkında olmadan psikolojik hasar vereceğim eğer kalırsam, bunu ona yapamam. Beni hatırlamayacağı bir yaşta gitmem çok daha iyi. Bensiz büyürse bensizliğe alışması gerekmez.
*yarım dakika sessizlik, burun çekme, boğuk ses tonu*
Ah, şu son altı ay gerçekten berbattı. O kaçırılışımdan sonra her şey sarpa sardı. Aramıza öyle bir duvar ördün ki yıkmak imkansızdı. Yalnızlığımla resmen çürüyüp gittim. Bebeğimiz doğduğunda umudum vardı ama sadece Maria'yı sevmeye geliyordun yanıma. Bana öfkeli gibiydin. Sanki kaçırılmam benim suçummuş gibi. Ama sanki gözlerinde, bana her kızıp bağırdığında pişman taraflarını görüyordum ama bunu gösteren en ufak bir hareket bile yapmadığından, bunun kuruntum olduğunu düşünmeye başladım. Psikolojim allak bullak oldu. Şimdi burada aç susuz yıldızları izlerken, hayatımın son dakikalarında fark ediyorum da, gayet de doğru anlamışım, kuruntu değilmiş. Beni kendinden uzak tuttuğun her an sen de yanıp bitmişsin. Bana bağırdığın her an kendine kızmışsın meğer, kendi aptallığına, dikkatsizliğine, evlenip de beni bu belaya atışına kızmışsın.
Gelelim bu tekne olayına. Kısa bir özet geçiyorum, malum, bilmediğin ve defterde bulamayacağın şeyler bunlar. Atlantik'in ya da Karayipler'in sakin olduğu zamanlar bu civarlar diye bildiğimden ötürü ucuz bir tekne satın aldım, doğru düzgün sintinesi bile çalışmıyor ama umurumda değil. Biraz kendime eziyet etmek ve düşünmek için daha çok vaktim olsun diye yanıma biraz konserve yiyecek ve yaklaşık yirmi litre su aldım ama şimdiden bile havalar o kadar sıcak ki günde iki litreye yakın içtim suyu. Son beş litrede tasarruflu kullandım ama su, üç gün önce tükendi, zaten beş gündür yemeğim yok. Bu sakin denizlerde, teknenin etrafında arada sırada dolanan köpek balıklarıyla ölüp gitmeme çok az kaldı. Bir de merak etme, akıntı beni bir adaya falan sürüklerse ondan uzaklaşmaya yetecek kadar benzinim var.
*birkaç derin nefes*
Maria'yı bırakmam çok zor oldu, inanan. Öyle zorlandım ki, tekneye binmek için attığım her adımda geri dönmek istedim. Geri dönmek ve onu kollarıma almak, sıkı sıkı sarmak. Şu an bunu yapamadığım için yanımda onun kıyafetlerinden getirdim ama sanki kokusu da gitti artık. Ah, bebeğimizi muhtemelen bir annenin sevebileceğinden çok daha fazla seviyorum çünkü o sendendi, onun için serumdan bile kurtulmuştun ama sanırım herkes gerçekten sevdiğini öldürüyor. Sen beni, ben Maria'nın psikolojisini...
Hazır bahsi geçmişken, biliyorum, sen serumu kanından çıkarttıktan sonra, bunu benim için yaptıktan sonra öylece orayı terk etmem, kendime bir nevi intihar görevi edinmem ve bunu gerçekleştirmeye çok yakınken seninle böyle konuşmak... biliyorum, çok bencilce. Ama acı katlanılmaz. Nasıl bu hale geldiğimi bilmiyorum ama son altı aydır neredeyse bildiğim tek şey acı, Maria hariç. Ah, benim güzel bebeğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i should've kissed you longer
Fanfiction"i would kill for you, my baby, i'm just sayin'."