[17]

512 54 13
                                    

2 Ağustos, Cuma

Akşam üstü,

Hala ne yapacağımı bilemiyorum, öylesine boşverdiğim şeyler bir anda o kadar anlamlı şeylere dönüştü ki. Yorulmalarım, kusmalarım, aşırı duygusallıklarım... çoğu kişi bunu öğrenince zina meyvesi diye düşünecekler ama bir zerre bile umurumda değiller, kimse hiçbir şey bilmiyor. Ne yaptığımı, nasıl şartlar altında yaptığımı ve hala bunun omuzlarımda olduğunu bilmiyorlar ve bilmelerine gerek yok. Birkaç kişi ve sen biliyordun ama bu da yeterli.

Bir meslektaşıma gidip kendimi muayene ettirdiğimde bunu nasıl fark etmediğimi bana sordu ve son derece buna şaşırmıştı, açıkçası ben de şaşırmıştım. Bazen sadece gözüne bir perde iner ve görmezsin işte. Gözünün önündekinin farkında olmazsın. Bu da onlardan biriydi, burnumun dibindekini fark edememiştim. Şu an yaklaşık on iki haftalık ve zar zor görülüyor ama Steve... bu bir mucize. Bu bir hayata tutunma dalı. Bu Tanrı'nın bize bir hediyesi.

Ama sen, tanımadığın bir kadından çocuğunun olmasını nasıl karşılarsın bilmiyorum.

Muayeneden çıktığımda kendimi bir anda Tony'nin yanında buldum. Ona aval aval bakıyordum ve o da problemin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonunda ona söylediğimde etrafta kimin olup olmadığını bilmiyordum bile. Natasha'nın, Bruce'un orada olduğunun ve Bucky'nin telefonda seninle konuştuğunun farkında değildim. Tony başta durdu ve gülerek önceden bildiğini belirten bir zafer nidası attı. Kendi etrafında dönüp bana sarıldığında gözlerim Bucky'i buldu ve kulağından çekmiş olduğu elindeki telefonda konuştuğu kişiyi. Saniyeler geçiyordu ve Bucky dehşete düşmüştü. Onca zaman sonra gelip bu haberle bodoslama daldığımdan mı yoksa senin baba olacak olmandan mı bilmiyorum. Sonunda sana bir şeyler mırıldandı ve telefonu kapatıp attı. Neredeyse Tony'nin kutlama planlarına eşlik etmek üzereyken senin vereceğin tepki tekrar aklıma geldi.

"Yüzüğün nerede?" dediğinde Bucky bir anda, bunu hiç beklemiyordum. Bir an ona bu seni hiç ilgilendirmez diye bağırmak istedim ama sustum. Uzun zamandır yüzüğümü takmıyordum ve bunu ona söylemeye niyetim yoktu.

"Kızı rahat bırak Bucky," dedi Nat ona ve hızla bana sarılıp birkaç ufak çığlık attı. Bruce'un da sevincinin arkasındaki üzüntüyü görebiliyordum çünkü ne Nat'in ne de onun çocuğu olamayacaktı, ne yazık ki.

Tony'nin bir anda gülümsemesi donduğunda nat benden ayrılmıştı. "Steve'e söyleyecek misin?" diye sorduğunda yutkundum ve sonunda ağzımı açıp, "Bilmiyorum." dedim.

Birkaç saat geyik yapmamızı sağlayacak kadar hepsi kafamı dağıttı ve kendimi tutamayıp güldüğüm anda kapının sesini duydum, neredeyse "Hatırlıyorum," diyen bir ses duyduğuma bile yemin edebilirim, neredeyse. Bunu duyduğumu sandığımda anında gülmeyi kesip sesin kaynağına yöneldim. Kapıda durmuş hipnoz olmuş gibi bana bakıyordun ve bu ikimizin de yutkunmasına sebep oldu.

"Yüzbaşı, çok güzel bir şeyi kutluyoruz," diyip ayağa kalktığında Tony az daha konuşmaması için üzerine atlayacaktım ama bebeğimize bir şey olabileceği düşüncesiyle sadece ayağa kalkarken onu sertçe dürttüm ve elimi karnıma koydum. Bana şöyle bir baktı ve gülümseyerek sana geri döndü. "Serain klinik için çoğu şeyini halletti ve birkaç doktorla kontrat imzaladı bile, çok yakında bir açılış bizi bekliyor olacak." diye devam ettiğinde derin bir nefes aldım ama yeni bilgiyle herkesin bana dönmesine karşın ağzımdan gülmeye benzer garip bir ses çıktı, dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Bu doğru, eski iki arkadaşımla anlaştım, zaten sürekli hastanelerinden şikayet ediyorlardı. Yakın zamanda tadilat bitecek ve malzemeler de gelecek." Gülümsemeye çalıştım ama o sırada sen hariç herkese bakmıştım. O karnımdaki garip ağrılara sebep olan o minik canavar adeta karnımdan fırlayıp sana gitmek istiyordu, öyle ki karnımın içinde yakıcı bir ağrı hissettiğime Bruce'un dediği şeyi dinleyemeyip ellerimi karnıma koyup kısa ve yüksek sesle inledim. Galiba tekme atmıştı ve daha önce pek kıpırdanma bile göstermediği için bu bende şok yaratmıştı, canım o kadar acımasa da o kadar ses çıkartmamın sebebi buydu, şaşırmıştım.

Herkes bir anda bana üşüşürken ilk görüş açıma giren en uzakta olmana rağmen sendin. Önüme diz çökmüş, "Sorun ne?" diyor ve kollarımı tutuyordun. O yüz ifadende kaybolmak istedim. dudaklarına yapışmak ve sana bebeğimiz olacağını öpücüklerim arasında söylemek istedim. Bana en son ne zaman böyle bakmıştın, yıllar önce gibiydi.

Sana böyle bakmaya hakkım yoktu, beni doğru düzgün tanımıyordun bile, saçma umutlara kapılmamalıydım. Sana bakmayı kesmeye çalıştığımda bir anda irkilerek kendine geldin ve önümden hızla kalktın. Ben de Tony'e baktım, tek bakabileceğim kişi o olduğu için. "Sorun yok, sadece midem acıdı. Bugün pek bir şey yemedim." diye bir yalan uydurdum ama pek bir şey yemediğim kısmı gerçekti.

Tony beni hızla kaldırıp, "Bir de doktor olacak," diye hayıflanıp yemek yemeye götürürken sen hızla kapıya ilerledin. Arkamı dönüp sana bakarken kapı kapanırken bana bakar gibi olduğunu sandım ama hayalden öte değildi. Onlar bilmiyor Steve, aramızdakileri bilmiyorlar. Seni nasıl sevdiğimi ve birbirimizi nasıl ödüllendirdiğimizi bilmiyorlar.

Ne yazık ki artık sen de bilmiyorsun.

i should've kissed you longerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin