13 Ağustos, SalıGece.
Kliniğim fazlasıyla iyi durumda ve bundan hoşnutum ama bilmen gereken şeyler var. Aynada kendime baktığımda göbeğim hafif bir şişliğe ev sahipliği yapıyor ve bunu anlaman an meselesi. Ama dediğim gibi, önce bilmen gereken birkaç şey var. Bunu çaresiz kalmadıkça söylemeyi düşünmüyordum ama öylece belgesel açık televizyona bakarken bunu baştan şöyle bir düşünmeden edemedim. Bunu öylece Tony'e falan anlatabileceğimi falan sanmıyorum, zaten muhtemelen kendimi de açıklayamam.
Ciddi düşündüğümüz zamanlar, babam ilişkimizi öğrenmişti. Bana, dedem yaşında biriyle evlenmeme müsaade etmeyeceğini, yıllarca bıkmadan usanmadan okuttuğu kızını bir gün evden çıkınca dönmeme ihtimali olan biriyle evlendirmeye hiç de niyeti olmadığını söyledi. Ona yanlış düşündüğünü söyledim, yanıldığını, hem fiziksel hem de biyolojik olarak otuzlarında bile olmadığını, buzda kaldığın yetmiş yılın hiçbir şey ifade etmediğini söylemeye çalıştım. Seni tanısa seveceğini, ne kadar nazik olduğunu söylemeye çalıştım. Bana, gün geldiğinde birkaç düşmanın evimi basıp beni ve çocuklarımı kaçırıp öldürmelerine sayirci kalmayacağını söyledi. Hem kendisinin, hem de senin benim hayatımda olamayacağını söyledi.
Dakikalarca babama baktım. Onun benim üzerimdeki emeğini hiçbir zaman inkar edemem, beni okutmak için ne kadar uğraştığını, benim için hangi zevklerinden vazgeçtiğini... Babamı seviyordum ve bırakmak istemiyordum ama birkaç sene sonra hiç de sevmediğim bir meslektaşımla evlenmek ve cesaret edemediğim şeyler yüzünden üzülmek istemiyordum. Bu yüzden bu kararı vermek çok zor oldu. Uzmanlığımın bitmesine birkaç ay kalmıştı ve tam olarak doktor sayılmazdım, hala öğrenciydim. Evi bırakıp giderken babama ait şeylerle gidemeyecektim çünkü böyle bir yüzsüzlüğü kendime yakıştıramadım. Önce telefonumu çıkarttım ve banka hesabımdan babamın bana daha önceden gönderdiği birkaç yüz bin doları onun hesabına geri gönderdim, sadece kendi kazandığım para kaldı ama onda da babamın izi fazlasıyla belliydi. Arabamın anahtarını yavaşça masaya koydum ve bir şey diyemedim, boğazım düğümlendi. Babama son bir kez daha bakamadım, vazgeçerdim çünkü. Bu yüzden daha önce bu defterde ailemle ilgili bir şey yazmadı, babam beni hayatından çıkartmıştı. Zaten babam gibi dominant bir adamın böyle bir şey olduğunda gururunu hiçe sayacağını düşünmek aptallıktan başka bir şey değil.
Evden çıktığımda yanımda sadece telefonum ve üstümdeki kıyafetler vardı. Ortada kalakalmıştım ve o sırada aylık görevlerinden birindeydin, gelip sana da sığınamazdım. Zaten gösteriş yapar gibi olanları hemen sana anlatmak da pek istemiyordum. Bunu yapmıştım çünkü sonucunda mutlu olmayı ummuştum ve hala amacıma ulaştım mı bilmiyorum. Bunu zaman gösterecek.
Tony'nin yanına gitmiş ve ona olayı kısaca özetlemiştim. O da zorla beni alışverişe götürmüş ve göz ucuyla bile baksam gördüğüm neredeyse her şeyi bana almıştı. Ona itiraz etmeme izin vermedi, beni bir güzel susturdu. Karargaha döndüğümüzde ve birkaç saatin ardından hala düşünceli gözüktüğümde beni zorla büyük ve dijital zımbırtılarla dolu bir odaya götürdü ve sessiz olmamı işaret etti.
"Hey, Steve." diye seslendi monitörlere. Birkaç tıkırtıdan sonra mırıldandın. "İş üstünde misin?"
"Şu an etrafı gözetliyorum, on dakika kadar sonra harekete geçeceğim. Ne oldu?" Diye sordun ilgisizce. Tony nasıl olduğunu sorduğunda derin bir nefes verdin. Tony üsteledi. "Serain, görevden önce babasının ilişkimizi öğrendiğini ve yakında onunla konuşmak zorunda kalacağını söylemişti."
"Buna mı kafayı taktın?" diye sordu Tony bana bakarak. "Takmasana kafana. Serain'in babasının nasıl biri olduğunu biliyorum, Serain zeki biri. Üstesinden gelir."
Sıkıntılı birkaç derin nefes aldın. "Belki de çok fazla uğraşmamalıyım, sonuçta seçmek zorunda kalsa beni seçecek değil ya." Bu beni istemsizce korkutmuştu.
"Sen az önce ne ima etmeye çalıştın bakayım?" dedi Tony, monitörlere döndü ve ayağını titretti.
"Muhtemelen geri döndüğümde koca bir boşlukla karşılacağım, bu..." durdun ve derin nefesler aldın. "Evet, kesin beni terk edecek. Dönmemem aslında çok daha iyi. Zaten yeterince yaşlandım." Bunlar beni o kadar dehşete düşürmüştü ki nefes bile alamamıştım. Seni terk edeceğimi düşündüğün için kendini ölüme atmayacağını düşmek istiyordum ama şüphe tohumları çoktan içime serpilmişti.
"Saçmalama!" diye kızdı Tony sana hızla. "Aptallaşma. Serain seni terk etse de etmese de her zaman dönmeni bekleyen kişi o olacak. Arkanda öylece birini bırakıp gidebileceğini sanıyorsan şizofreni teşhisi koyması için her an bir doktor çağırabilirim."
"Tamam, tamam," Birkaç saniye bekledin. "Beni bekliyor değil mi?" dediğinde, sesin neredeyse umutsuzdu. Tony son derece ciddi şekilde seni onayladı. Sen de gitmen gerektiğini söyledin.
Geri döndüğünde ve baygın hareketlerle karargahtaki solona elindeki çantayla girip onu bir koltuğa bıraktıktan sonra beni gördüğündeki yüz ifaden hala anılarımda taptaze. Birbirimize yavaşça yaklaştık ve yüzünü okşadım. Seni sevdiğimi söyledim. O akşam dönüşünü kutlamak için sana yemek yapmaya karar verdim ve bunu çin usulü tavuktan yana kullandım ve bana verdiğin birkaç tavsiyenin hepsini zaten önceden biliyordum. Birlikte geliştirdiğimiz o tavuğu birlikte geliştirmemiştik, o babamın tarifiydi.
Birkaç ay sonra, beraber belli bir saygı çerçevesinde yaşadığımız o birkaç aydan sonra resmi olarak uzmanlığımın bittiği gün, banka hesabımda yüklü bir miktar para gördüm. Babam bana parayı geri yollamıştı. Bunun üstüne babama kısa ve öz bir mesaj yazdım; paranla ve ya değil, seni seviyorum baba.
Birkaç gün sonra, o meşhur gün geldi. Tony'nin gözlüğünü son kullandığımda gördüğüm sahne, beyaz elbiseli olduğum. O gün, resmi olarak evlenmiştik. Anlayacağın bayağı bayağı evliyiz ve o güne kadar birkaç ufak öpüşmeden başka bir şey yapmamıştık. Buna istersen tutuculuk de, bir gün beni canı sıkıldığı için terk edecek biriyle olmak istememiştim ve Tanrı, bana seni gönderdi. O gün soyadımı değiştirmemiştim çünkü beni tehlikeye atmak istememiştin. Şu anki evimizde yaşamaya başlamıştık. Sakin, güzel bir evliliğimiz vardı. Birbirimizi seviyorduk ve pek sıkılmıyorduk. Bir keresinde gördüğüm anı (gün batımı olan, ikimizin de sarmaş dolaş olduğu) son zamanlarda arada bebek konusunu açıyordun, seni çok rahat anlıyordum. Her şey neredeyse harikaydı. Ta ki, o lanetli güne kadar. Ondan sonrasını sen de biliyorsun.
Bucky'nin yüzüğümü sorması o yüzdendi. Wanda'nın bana o kadar anlayışlı davranması o yüzdendi. Bu yüzden beni hatırlamaman bu kadar üzüyor beni. Aramızda zaman geçtikçe daha da mesafe oluyor ve uzaklaştıkça nasıl geri döneceğimi bilemiyorum. Baştan başlarsam her şeyi mahvederim çünkü sana başta nasıl yaklaşabildim hala bilmiyorum. Steve, hatırla, çok geç olmadan hatırla. Lütfen hatırla. Canımı yaktığınla kal, lütfen hatırla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i should've kissed you longer
Hayran Kurgu"i would kill for you, my baby, i'm just sayin'."