28Ağustos, Çarşamba
Öğlen.
Ortalık baya karıştı desem yeridir.
Sana son yazdığımdan sonra kaza yaptım, canım arabam, ne yazık ki kendisi gitti ama sigorta yenisini veriyor. Neyse, dediğim gibi kaza yaptım. Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey sendin. Tanrım, o an nasıl enerjiyle dolduğumu bilemezsin ama bu kısa sürdü. Sinirle yatağım diğer tarafındaki biriyle konuşuyordun. Bu başta umurumda değildi ama söylediğin şeylerin farkına varana kadar.
"Ona sahip çıkacağına söz vermiştin! Olanlara bak, neredeyse bebeğimizi kaybediyordu!" Bir an mutlu olsam mı olmasam mı ikileminde kaldım.
Natasha sakince yanıtladı seni. "Daha birkaç saat önce bebeğin başka birine ait olduğunu düşünüyordun. Serain'e bunu söylememe gibi bir haksızlık yapamazdım."
Kafam karışmıştı. Yani, şimdi, Natasha'nın sürekli evime gelip gitmesi senin beni ona emanet etmen gibi bir şey nedeniyle miydi? Hamile olduğum için sorumluluk hissediyor olmalıydın, aksi takdirde umutlanırdım. Sanki şu an umutlanmamış gibi.
Yüzünü ovuşturdun ve beni fark ettin. Sana hipnoz olmuş gibi bakıyor olmalıydım. İyi olup olmadığımı sorarken yüz ifaden Rumlow'la konuşur gibiydi. Asabi, her an saldırmaya hazır.
Yutkunup başımı salladığımda yüzümü şöyle bir inceledin, anında tanıdık his geldi, yetememek, yetersizlik. Ardından Natasha'ya şöyle bir bakıp arkanı döndün. Bana arkanı dönmen.... son birkaç ayın özeti gibiydi. Ağzım açıldı ama ses falan çıkmadı, geri kapattım. Sense gittin.
Natasha hemen, "Yanına gelmem onun istemesinden değil. Yanına geliyorum çünkü seni seviyorum ve arkadaşımsın Serain." Dedi elimi tutarak. Başımı sallamakla yetindim. Kimin neyi neden yaptığı şu an pek ilgimi çekmiyordu, bir kişi hariç. Sen.
Doktor geldi ve şok nedeniyle bayıldığımdan, bebekte hiçbir sorun olmadığını söyledi ardından beni taburcu etti. Eve gittim, eski evimize, daha doğrusu Natasha beni bıraktı ve yolda "Yenilmezler Üssü'ne taşınmayı bir düşün." Dedi. Pek bir şey söylemedim.
Bir gece sonra Tony beni aradı. Son konuştuğumuzda delirmiş halde olduğum için pek açmak istemedim ama sonuç olarak açtım. Anında, "Yarın parti var, gelsene." Dedi.
"Kaza yapmam şerefine herhalde?" Dedim nötr bir sesle. Mızıkçılık yapmamamı söyledi, göz devirdim.
"Thor falan hep buradalar, düşünsene, Thor sana düşüyor ve Kaptan'la vs. atıyorlar. Aman Tanrım, harika ol-" sonrasını dinlemedim çünkü artık senin de bildiğin gibi, evliyiz. Tabii bu sayılır mı bilmiyorum, hafıza kaybı evlilik iptali sayılır mı acaba?
Tony derin bir nefes aldığında dikkatimi ona çevirdim. "Bak, gelirsen çok mutlu olurum Serain. Kliniğin son gaz çalışıyor, para basıyorsun resmen, neredeyse benim kadar hızlı para kazanacaksın. Her neyse, birkaç saat önceden gel de konuşalım, hem bebek için Tony amcası belki bir şeyler yapmıştır?"
Gülümsememek için kendimi tuttum ve onu onayladım. Sonraki gün erkenden Tony'nin dediği gibi üsse geldim ve onunla konuştuğumuz şeyi hatırlattı bana. "Senin için endişelendi, demek ki bir şeyler hatırlıyor. Daha da hatırlamasına yardım et. Onu evinde hissettir."
Böylece 15 haftalık hamile karnımla sana yemek yapmaya başladım. Yenilmezler, diğer adı Doymazlar da yer diye yemeği bolca yaptım. Güzel bir noodle, salata. Noodle'ı etli yaptığım için yanına başka bir şey yapma gereği pek duymamıştım. İşim bittiğinde ortalıkta kimseler yoktu, bu yüzden camdan dışarıyı, göl ya da deniz, her neyse, onun manzarasını izlemeye başladım. Bu sırada karnımı okşuyordum. Bir an onunla konuşma ihtiyacı duydum, bebeğimle.
Elim karnımın üstündeyken konuşmaya başladım. "Özür dilerim tatlım, sana zarar vermek istememiştim." Dedim başta. "Seni çok seviyorum ama baban beni çok üzüyor. Gerçi, bu onun suçu değil, bunu ona öylece yükleyemem ama yine de bu beni üzüyor." Başımı eğdim karnımın çıkıntısını görmek için. "Klinik açtım, işler harika gidiyor. Buna dayanarak onsuz hayatıma devam edebildiğimi, her şeyin yolunda olduğunu mu sanıyor? Bunların hiçbir anlamı yok. Ne kadar para kazanırsam kazanayım onu geri kazanamayacaksam hiçbir şeyin anlamı yok." Elimi ufak ufak karnımda gezdirdim. "Ama seni sevecektir, bundan eminim. Seni gördüğü an çoğu şeyi hatırlayacaktır aşkım," ve gerçekten, hazır lafı geçmişken, şu an tutunabildiğim tek şey buydu ve elbette karnımdaki ufaklık.
Bir cızırdama sesi duyduğumda kaşlarımı çattım ve sesin nerden geldiğini anlamak için arkamı döndüm, ilk gördüğüm şey sendin. Tek gördüğüm şey sendin. Bebeğimizle konuşmamızın ne kadarını duyduğunu bilmiyordum ama yüz ifadene bakılırsa bir hayli duymuştun. Ağzımı açtım ama önce bir şey diyemedim, sonunda, "Yemek yemek ister misin?" Diye sordum çünkü az önceki şeyin üzerine ne söylesem boştu.
Hipnoz halinden çıktın ve başını salladın, "Lütfen," diyerek masaya oturdun. Altını çok kısıkta bıraktığım noodle'ı hızla bir tabağa koydum, ardından biraz salata ayarlayıp sosladım, önüne bıraktığımda önce ne yapacağımı bilemedim, ardından karşına oturup ne yapacağımı düşündüm. Ne yapabilirdim ki? Seni izlerdim anca, gerçi bu güzel olurdu, çok güzel olurdu hem de. Gidip birilerini çağırmayı düşündüm ama bu anın, karşı karşıya sakince oturacağımız bir anın olması kaçınılmazdı. Bu yüzden çok oyalanmadan karşına oturdum.
Bana bakmadan yemek yemeye başladın. Seni doya doya izledim. Sonunda konuştuğunda, yemeğin bitmişti ve önüne ne koyduysam silip süpürmüştün, bu mutluluk vericiydi. "Neden buna karides sos koymadın?" Dediğindeyse dehşete düşüyordum. Karides sos, çin usülü, ilk beraber yemiştik, ondan sonra yemeklere koymaya başlamıştık. Bu, yeterince uzun bir süreyi hatırladığını kanıtlardı.
Sakin olmaya çalışarak, "Burada yoktu." Dedim. Açıkçası aklıma bile gelmemişti. Ayağa kalktı ve bir dolaba ilerleyip plastik bir şişe çıkarttı. İçinde o tanıdık kırmızımsı sos vardı.
Şişeye baktın kısa süre. "Lazım olabilir diye almıştım, birkaç gün önce." Gözlerini bana çevirdin. Burada beni kalpten götürecek bir cümle bekledim. "Bir dahakine yerini biliyorsun artık."
Arkanı dönerken, yine, hafifçe seslendim. "Beğendin mi?" Ama sorar sormaz buna pişman oldum.
Bana inat yapar gibi hafifçe bedenini çevirerek, yürümeye devam ederken, "Çin usülü tavukta her zaman daha iyiydin ama bu da çok güzeldi. Teşekkür ederim."
Tanrım. Babamın tarifi olan tavuğu hatırlıyorsun, Tanrım! Bunu evimi terk ettikten sonra öğrenmiştin. Yani... aman Tanrım. Senin için ailemi bırakıp geldiğimi hatırlıyordun... hala düşündükçe elim ayağım titriyor.
Artık, seni ne denli sevdiğimi de hatırlıyorsundur, diye umuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i should've kissed you longer
Fanfiction"i would kill for you, my baby, i'm just sayin'."