3 Eylül, Salı
Gece.
Beni aradın. Resmen ağlaya ağlaya gecenin bir yarısı telefonun diğer ucundan benimle konuştun.
Duş alıp saçımı kuruttuktan sonra telefonumdaki birkaç cevapsız çağrı sana aitti. Kafam karışırken telefonum çalmaya başladı. Bebeğimiz anında hareketlendi.
Nefesimi tutarak telefonunu cevapladım ve kulağıma götürdüm. Hemen, "Serain?" Dedin neredeyse uykulu bir sesle. "Neden telefonlarımı açmıyorsun?"
"Saçımı kurutuyordum." Duş almadan önce biraz yüzmüştüm. Yazın sonlarına geliyorduk.
"Yanında biri var mı?"
Konu biraz garip yerlere gidiyor gibiydi bu yüzden koltuğuma oturmaya karar verdim. "Hayır, yok."
İnler gibi bir ses çıkarttın ve tok bir ses geldi. "Özür dilerim." Dedin boğuk bir sesle. "Çok özür dilerim."
"Bence kendinden özür dilemelisin." Dedim. "Serumu nasıl bünyenden çıkartmaya çalışır ve büyük oranda başarılı olabilirsin?" Bu kadar gün kendimi tutmam bile şaşırtıcıydı ama son araba kazam biraz aklımı başıma getirmişti.
"Seninle yaşlanmak istediğimi hatırlıyorum," dediğinde nefesimi tuttum. "Seninle ölmek istediğimi, çocuklarımızı babalarından sürekli mahrum etmek istemediğimi...." gözlerim yandı. "Özür dilerim, çoğu şeyi hatırlamıyorum ama yeterince hatırlıyorum. Seni böyle görmeye dayanamıyorum."
"Steve..." diye fısıldadım ama devamı gelemedi.
"Neden seni ikinci görüşümü hatırladım biliyor musun?" Diye sordun. Birkaç yudum sesi ve bir iç çekme geldi. "Çünkü seni ilk gördüğüm an aklımı başımdan aldın ve anı hiç unutmadım ama beni bir an bile görmedin. Seninle ilk göz göze gelişimiz seni ikinci görüşümdü. O iki görüş arasında bir an bile aklımdan çıkmadın." Bu gerçekten inanılmazdı. İlk uyandığında beni daha önce hiç görmediğini söylerken yalan söylediğini düşünmemi açıklıyordu bu. "Arkadaşınla gülerken, bir elinde çikolatalı kurabiyeyle harika görünüyordun." Bir an gözümde canlandı. Gerçekten her tarafım çikolatayla kaplanmışken mi bana aşık olmuştun?
"Steve ben..." diye mırıldandım umutsuzca ama beni dinlemedin. "Az önce evlendiğimiz günü hatırladım." Dedin. "Kollarım arasında, benim için ailesinden vazgeçmiş bir kadın varken serumun hiçbir önemi yoktu." Ağlamaklı sesin geri geldi. "Nasıl bu kadar aptal olurum? Affet beni."
"Steve sorun yok." Diye mırıldandım ama beni dinlemedin. Arkadan birkaç bağırma sesi geldi ama kısa sürdü. "Neredesin?"
"Thor az önce birine bağırdı. Tony söylene söylene beni almaya geliyor. Lütfen yanıma gel. Lüt-" sesin kesildi ve birkaç hışırtıdan sonra Tony'nin sesini duydum. "Üzgünüm Serain, Yüzbaşı götü başı dağıttı ve telefonu almak için üstüme saldırıyor o yüzden kapatmam lazım. Üsse gel lütfen."
Üsse gitmem normalde kırk dakika sürer ama yirmi dakikada gittim. Beni hemen içeri aldılar ve ortak kullandığınız salona gittim. İçeriden hoş olmayan sesler geliyordu. İçeri girdiğimde herkes bana döndü, sen de tabii. Zorlanarak bana adımladın ve beni kolların arasına aldın.
İçim uzun süre sonra huzurla doldu. "Sevgilim." Dedin. Saçlarımı kokladın. Kollarımı boynuna sardım hızla ve kendime çektim. Ne kadar alkolle karışmış olsa da kokun hala aynıydı ve kesinlikle huzurun kokusuydu. Bir anda tüm kaslarım gevşedi. Karnımda büyümekte olan bebeğimiz, karınlarımız birbirine sıkı sıkı basılıyken tekme attı. Bir an tepki verir gibi oldun ama o kadar sarhoştun ki bana sarılmaya devam ettin.
Etrafı fazlasıyla bulanık görürken beni öpmeye başladın. Omzumu, boynumu, yanaklarımı. En son geri çekildin ve yüzümü inceledin. Tam beni öpecekken Natasha araya girdi. Onu görünce beni ona emanet edişinin sebebi bir anda mantığıma oturdu.
"Özür dilerim ama Steve'in üstüne düşüp bebeğinizi ezmemesi için ayrılmanız gerekiyor."
Pekala, bu saçmaydı.
Ona bir küfür savurdun ve hızla bana dönüp son bir kez gözlerime baktın. "Benim güzeller güzeli eşim," diye fısıldadın ve hızla dudaklarıma kapandın.
Yeniden yaşadığımı hissettim. Dudaklarımdan vücuduma şifalı bir şeyler yayıldı. Aylardır bu öpüşten yoksundum ve öyle özlemiştim ki. Derin bir nefesle, derince öptüm seni. Öyle ki Tony ellerini çırpıp herkesi dışarı çıkmaları için teşvik etti. Normalde olsa onu durdururduk ama seni öyle özlemiştim ki...
Onlar gittikten sonra benden ayrılıp beni izledin. Saçımı okşadın. Ardından beni elimden tutup üssün içerisinde ilerlettin. Ortalıkta kimseler yokken senin odana geldik, buzdan ilk çıktığında geldiğin oda, tek fark artık hastane odası gibi değildi, çift kişilik, güzel bir yatak vardı. Uzaklarda görünen ışıkların aydınlattığı kadarıyla dizlerinin üzerine çöktüğünü gördüm. Karnımı öptün.
O kısımlar mutluluktan kör olan gözlerim nedeniyle belli belirsiz ama sonunda kollarımda uyuyakaldığını çok net hatırlıyorum.
Asıl sorun ne yazık ki sabahtı.
Uyandığımda dibimde oturuyordun ve yüz ifaden bile kalbimi paramparça etmeye yetti. "Üzgünüm Serain, seni aramamam gerekirdi."
Gitmek için başını çevirdiğinde kolunu yakaladım. "Bana ilk görüşte aşık olduğunu, benimle yaşlanmak için serumdan kurtulmaya çalıştığını hatta evlendiğimizi hatırladığını bile biliyorum Steven. Böyle yapmayı bırak lütfen."
"Ne yazık ki bunu öylece yapamam. Her şeyi hatırlamıyorum." Tanrı aşkına neyi hatırlamadığını bile bilmiyorken bunu nerden bilebilirdin ki? Cevabımı beklemedin. "Seni üzmek istemedim. Hiçbir zaman Serain."
Ne yazık ki, ayıkken nasıl seveceğin hakkında hiçbir fikrin yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i should've kissed you longer
Fanfiction"i would kill for you, my baby, i'm just sayin'."