[27]

546 54 9
                                    

20 Ekim, Pazar

Akşam

Bir ay, gerçekten çok... zor geçti. Bu sefer sırf benim için değil, sen ve kalan her bir Yenilmez için de.

Başta haklı olduğunu garip hissiyatla söylemeliyim ama haklılığın hiçbir şeyi değiştirmedi Steve. Yine olan bana oldu. Neyse ki bebeğimiz iyi, tek tesellimiz bu.

Seninle bir ay önceki yatak konuşmamızdan bir süre sonra gece vakti kapım çaldığında senin geldiğini düşünüp direkt kapıyı açmıştım ama açar açmaz siyahlı kişilerin üzerime çullanması bir oldu. Kesik kesik hatırlıyorum, ufak ve çaresiz çırpınışlarım. Gözümü açtığımda beyaz duvarlı bir odadaydım. Tek aklıma gelebilen, evime gelip beni bulamadığında yaşayacağın endişeydi çünkü belli etmesen de sarhoş zamanlarından çok iyi bildiğim üzere benim için ölüp bitiyordun. Belki abartıydı ama bebeğimiz hala karnımdayken kesinlikle endişelenmiş olmalıydın.

Uyanıp etrafıma baktığımda ses çıkarmamayı daha uygun gördüm ve karnıma sarılıp gerisin geri uyumak için uğraştım. İçeriye gelen ayak sesleri ve açılan bir kapı tüm dikkatimi dağıtıp beni uyandırmıştı. Karşımdaki kişinin esmer olduğu söyleyebileceğim tek şey.

Sırıtarak bana yaklaşırken tecavüzcü bir ifadeye değil de, daha çok senin için harika fikirlerim var bakışına sahipti. Bebeğimizin başına bir şey gelseydi inan, hayata tutunamazdım.

Adam o kadar saçma konuştu ki çoğu şeyi hatırlamıyorum ama "Kocana bir veda etmek istersin diye düşünüyorum," demişti. Üzerimdeki pijamalara aldırmadan karşıma bir sandalye çekmiş ve bir kamera kurmuştu. "Dediklerimi tekrar et," diye de talimat vermişti. Neyse ki sen gittiğinden beri güzel gecelikler giymiyorum aksi takdirde başım belada olabilirdi.

Ağzını konuşmak için açtığını ama sonra vazgeçtiğini hatırlıyorum. "Ah, önce biraz delirsinler, değil mi? Seni hemen onlara verecek değilim."

Ardından yemek yemekte sıkıntı çıkarmamamı, Gazap Üzümleri'ni bana yollatacağını söylemişti. Kitap göndermek gibi naif bir düşünce o asker kılıklı adamdan gerçekten beklemediğim bir şeydi. Garipti. Hem, Kara Perşembe'yi anlatan bir kitap... garipti.

Çok yemek yememezlik yapmadım ama aklım sürekli sendeydi, bebeğimize bir şey olmasından korkuyordum. Delirmiş olmalıydın, beni bulamadığında verdiğin tepki kafamda dönüp duruyordu. Yüzünün alacağı muhtemel şekil aklıma geldikçe daha da fenalaşıyordum. Sonunda, birkaç öğün sonra adam tekrar yanıma geldi. Ardından beni kaldırıp yelek giydirdi.

Birkaç saniyede canlı bomba oluvermiştim.

Elim ayağım titrerken bir video kaydı açtı. Gözlerim dolu dolu ona baktığımda gülümsedi ve başının yanına birkaç kağıt kaldırdı. Onu umursamadım. Dehşete düşmüştüm.

"Beni canlı bomba yaptın," dedim saçlarım yüzüme düşerken. Derin nefesler alıyordum. Sanki arkaplanda The Weeknd çalıyor gibi damarlarımda gerginlik dolaşıyordu.

"Sana zarar veremezler, bebeğe de." Başını yana eğdi. "Ufak kıza."

Gözlerimi kameraya çevirdiğimde gözlerim önüne sen geldin. "Üzgünüm Steve," sana bir söz vermiştim. Tek bir saatimizi bile boşa harcamayacaktık ama bunun yanından bile geçememiştik. "Sözümü tutamadım." Gözyaşlarım yanaklarımdan düştü. Daha bir şey söyleyemedim ve başımı eğdim. "Seni daha uzun öpmeliydim," diye homurdandım ama kendi sesimi bile zor duydum.

Sonrası biraz bulanıktı. Sanırım iğne yapmıştı, aklımdan tek geçen kızımıza bir şey olabileceğiydi elbette. Tahminen birkaç gün sonra uyandığımda her taraftan mermi sesi geliyordu. Dehşetle bir köşeye sindiğimde o adam tekrar geldi ve bana o yeleği, tüm karşı koyma çabalarıma rağmen tekrar giydirdi.

İstemsizce gözlerimden yaşlar akarken karnıma sarılmaya çalıştım ama baya büyümüştü. Birkaç dakika adam sinirle volta attıktan ve kendine kendine konuştuktan sonra kapı açıldı ve kırmızıyla altın rengi bir zırh girdi içeri. Tony. Bana hızla, "Sakin ol Serain," gibi bir şey derken adam elindeki kumandayı havaya kaldırdı.

"Hepimizi havaya uçururum teneke," o sırada arkasına doluştunuz, sen, Bucky, Natasha, Thor. Bana dehşetle baktın ama hızla dikkatini toparladın. Bir şeyler konuştular ama tek bakabildiğim sendin. Son konuşmamızda sana baya atarlanmıştım. Yine ve yine her yaptığımdan pişmandım işte. Sanırım bizim döngümüz buydu, birbirimize yükseldikten sonra Tanrı birbirimizin değerini anlamamız için bir şeyler yapıyordu.

Tony'nin adamı öylece vurduğunu gördüğümde, fark ettiğimde bana hızla koştun, senden önce yeleği çıkartmaya giriştim. Yeleği çıkartıp bir köşeye fırlattın ve yüzümün her tarafını öptün. Ne kadar salak olduğunu söyledin, itiraz edip kendimin salak olduğunu söyledim. Bu böyle giderken Tony çıkmamız gerektiğini söyledi. Bunları böyle akıcı anlatıyorum ama gerçekten o kadar hızlı oldu ki, olanları hatırlamam bile bir mucize.

Çıkarken son kez dönüp baktığımda, adam sırıtarak bize bakıyordu. Endişeli sesini ve birkaç koşuşturma hatırlıyorum. Sonrası karanlık.

Uyandığımda seni götürdükleri odadaydım. Başucumda, yüzünü avucuma koymuş uyuyordun. Kalbim bir anda ısındı. Uyuştuğum için kalçamı biraz hareket ettirdiğimde hızla kalktın. Derin bir nefes aldın ve Tony'e haber verdin. Tüm Yenilmezler bir anda odama doluştular.

Neler olduğunu özetleyeyim, benimle beraber adamın sırıtışını sen de görmüşsün ve bir tarafa fırlattığımız yelekteki bombalar patladığında beni bir kuytuya sürükleyip üzerime kapanmışsın, kalkanını siper etmişsin, ah, bunu dinlerken duygulanmıştım, şu an bile gözlerim dolu dolu. Her ne kadar beni korusan da, vücudumun ufak kısımlarında birinci ve ikinci dereceden yanıklar oluşmasını engelleyememişsin. Bir elimin sargılı olması ve saçlarımın kısalmış olması artık son derece mantıklı. Sende de biraz yanık varmış ama halledebilnişsin.

Ama asıl sorun bebeğimizin nasıl olduğuydu. Karnımın şişliğinin de yeterince anlattığı üzere, bebeğimiz sağlıklıydı ama bunun üçümüz üzerinde de travma yaratmadığını söyleyemeyiz. Ayrıca, çok erken doğma riskiyle karşılaştıklarını ama bebeği kurtarabildiklerini söylediklerinde derin bir nefes almıştım.

Tony ciddi bir şekilde, "Artık burada kalıyorsun, hiçbir yere gitmeyeceksin, gerekirse zaten her şey ayağına gelir." Dediğinde kaşlarımı kaldırmıştım.

"Chick-Fill-A yerinde güzel."

"Chick-Fill-A'i satın alırım o zaman." Diye omuz silkti. Bu bir an havayı dağıtsa da iyileşmemi hızlandırmadı. Yaklaşık bir ay boyunca o odada kaldım. Çoğu zaman yanımdaydın. Bu konuda pek konuşmasak da, senin de etkilendiğini biliyordum.

Bize sadece biz zarar veriyoruz derken... ciddiydim.

i should've kissed you longerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin