[3]

791 64 15
                                    

28 Haziran, Cuma

Öğleden önce.

Sana artık sevgilim deme hakkım yok anlaşılan. O hak benden sokulup alındı.

Uyandın. Garip bir durumdu, öyle ki, beynim çoğu ayrıntıyı sildi, bir çeşit şoka maruz kaldım galiba.

Natasha'nın ve Tony'nin çabaları işe yaradı, eve gidip hızlı bir duş aldım ve birkaç kraker yiyip dişlerimi fırçaladım. Bulunduğun oda git gide ısınıyordu ve bu bakımsızlığımla beni hatırlayacağın varsa da unuturdun. Üstelik gözlerinin kanamasını da istemiyordum.

Yanına zaman kaybetmeden döndüğümde seni normal bir odaya almışlardı. Seni bıraktığım yerde bulamayınca ortalığı yakacağımı tahmin ettiklerinden olsa gerek, Bucky beni kapıda bekliyordu. Beni senin yanına getirdi, bulunduğum yere, senin odanın dışına. Yaklaşık yarım saat önce buraya gelişim gözümün önünde canlanıyor senin odana baktıkça. Elim ayağım titreyerek girdim içeriye. Koluna sarımsı -besin takviyeli- bir serum bağlamışlardı, odada rahatlatan bir sıcaklık vardı, her an yanına bir kedi gibi kıvrılıp uyuyabilme düşüncesi fazlasıyla iyi bir seçenek olarak gözüktü gözüme. Karargahın ışık alan, ormana bakan büyük pencerelere sahip bir odasında, çarşaflar arasında uzanıyordun ve yüzünde ince bir çizik dışında her şey aynen hatırladığım gibiydi. seni kapısında beklediğim meşhur yerin herhangi bir hastane olduğunu sanmıyordun ya? Karargah, herhangi bir hastaneden daha iyi bir donanıma sahip, keşke doktorları da adam akıllı olsaydı.

Sonra, başucuna oturdum ve çok kısa bir süre sonra uyanıverdin. Şiirseldi, gerçekten şiirselden öteydi. Gözlerini tekrar gördüğüm ilk an, ortalığı bu kadar ayağa kaldırmama, senin için neyi yapsam değeceğini tekrar idrak ettim. Bu gözleri tekrar göremeseydim, uzayda göbek bağı kopmuş bir astronottan farkım olmazdı, inan. Boşlukta kalırdım.

Önce gözlerin beni buldu, seni ilk gördüğüm zamanki gibi hissettim. Sanki birkaç voltluk elektrik verilmiş gibi, lakin hızlı geçti o his. Umutsuzca birkaç saniye bir şey demeni, bir tepki göstermeni bekledim. Hiçbir şey yapmadın. Bir şey demek için ağzımı açtığım an, Bucky'e döndün ve gülümsedin. ona kollarını açtın ve sarıldın.

Tony geldi, hemen ardından. Size birkaç gıcık şey söyledi ve ona da sarıldın, Natasha'ya da. Henüz gelen giden başka biri yoktu, Tony sana birkaç gereksiz soru sorduktan sonra gözlerini bana çevirdi. Yüz ifademin nasıl olduğunu bilmiyordum ama her şeyi anlatıyor olmalıydı. Gözlerinden acıma ve üzüntü akıyordu. Benim ismimin ve hatırlamak fiilinin geçtiği bir soru sordu sana. Yüzün aynıydı.

Bucky de birkaç şey söyledi, dinlemedim. Sonunda bir şey söylemek için dudaklarını açtığında dünyanın dönüş ekseni değişmiş gibiydi. "Bu kadını daha önce hiç görmedim."

O an, ipini koparmış biçimde boşluktaydım. Birkaç saniye sadece sana bakabildim, yüzünü inceledim. Bu garip ifadeyi tanıyordum, sanki yalan söyler gibiydi. Ama neden? Neden bana yalan söyleyesin ki? Seni kızdırmış olsam ve o yüzden bana acı vermek, değerini anlamam için yapıyor olsan, düşmeden önce seni kızdıracak bir şey yapmadım. Neden böyle yapasın ki? Demek ki gerçekten beni hatırlamıyorsun. Demek sadece senin gözünde herhangi biriyim. Belki de üzgün olduğumu gördüğün ve beni daha da üzeceğin için suçluluk hissettin. Evet, böyle daha mantıklı, maalesef ki. Tanrı'nın bir sınavı olmalı, senin 'uzmanlık' alanımda bir sorununun olması ve benim hiçbir şey yapamıyor olmam...

Yalan söylüyorsun, diye geçirmiştim içimden. başımı yana eğmiştim, neden?

Odadaki herkesin bir anda susup bana dönmesi, o sözleri tam anlamıyla içimden geçirmediğimi açıkça ifade ediyordu, bunu çok sonra fark ettim. O an sadece sana ve ağlamamak için direnmeye odaklanmıştım. Bana neredeyse dehşet içinde baktın. dudakların aralandı, belki de bu kendini ne sanıyor, diye düşündün, o kim oluyor da bana yalan söylüyorsun diyebiliyor.

Senin yalanlarını tanıyorum Steve. Yüz ifaden tıpkı önemli bir günü unutmuş gibi yaparken ya da küçük bir sürprizi yapmak üzereyken söylediğin yalanlarla aynı ifadeye sahipti. Asıl ve en büyük fark, yüzündeki gülümsemeydi, onun dışında bire bir aynıydı ve bir diğer fark, öncekilerin aksine bu yalanı hiç sevmemiştim.

Tony birkaç şey söyleyip konuyu dağıttı ve senin dikkatini yine kendine çekti. Kalbimin parçalanma sesi kulaklarımda uğuldadı. Az önceki bakışın üzerine sadece ağlamak istiyordum. Anlaşılan her şeyi öylece uydurmuştum. Yine de bu sebepten olduğu anlaşılmasın diye biraz durup seni izledikten sonra -ki bir şeye ne zaman kırılsam ya da üzülsem, konu iyice değiştikten sonra ortamı terk ederim ve bunu neden az önce yaptım bilmiyorum- kalkıp gittim.

Bir çizginin önündeyiz sevgilim, çok ince bir çizgi; geçsek de fark edemeyeceğimiz, etsek de geri alamayacağımız.

Bu sefer bitiş çizgisindeyiz.

i should've kissed you longerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin