[4]

689 59 20
                                    

28 Haziran, Cuma

akşamüstü.

İnan, bitmemesi için uğraşıyorum, inan ama bitik vaziyetteyim.

Tony, önceki yazışımdan sonra yanıma geldi ve defteri sana neden vermediğimi sordu. Üç sayfayı okuyup bir anda flashback tufanına yakalanmayacaksın ya. Kısaca, işe yaramayacak gibi hissediyorum. Bu yüzden sana henüz defterimi vermeme konusunda karara vardım. Sana bunu ne zaman veririm bilmiyorum ama işte...

Tony'le konuşurken, uzun bir süre sonra kapın açıldı ve sen çıktın, ardından Bucky. Bir an bile gözlerin beni bulmadı steve... bir an bile. Kapıyı açtığın sırada yanımda duvara yaslanmış duran Tony'e şöyle bir bakıp başınla selam verdin ve Bucky eşliğinde gittin. Kalbime bir hançer saplandı sanki. Bucky'nin bana o üzgün bakışı bile ne halde olduğumu, dışarıdan nasıl gözüktüğümü anlatıyordu.

Bunun üzerine Tony beni laboratuvarına götürdü, onun mekanını sevdiğimi biliyor tabii ama ne mümkün. Moralim iyi kavramının yanına bile yaklaşma cesaretini nasıl gösterir? Nasıl düzelme ihtimaline sahip olurum? Ne üniversitede ne de uzmanlık sınavlarında bu kadar zorlandım. Çoğu şey berbat.

Neyse, bu konuya devam etmeyelim, Bruce çıkageldi ve benimle biraz konuştu. Birkaç şey söyledi ama dinleyemedim bile. Ben...

Boşver, umursamıyorsun zaten.


29 Haziran, Cumartesi

Sabaha karşı.

Üşüyorum, tenim uyuştu. Ölüyor gibiyim. Nefes almaya devam ettiğin için kiliselerde sabahlamam gerekirken burada ergen ergen ağlıyorum ama içinde bulunduğumuz durum çok kötü. Her şeyi su misali zahmetsizce halledebileceğimi düşünmüştüm. Aptallık. Bu gerizekalılıkla nasıl üniversiteyi bitirebilmişim ki zaten?

Birkaç saat önce Wanda yanımdaydı. Normalde pek yakın değiliz onunla, sadece uzaktan selamlaşmalar falan. Lakin geldi ve beraber gittiğiniz görevlerdeki anılarınızı anlattı. Şu an hala karargahta olduğum için yanıma gelirken çok fazla mesafe aşması falan gerekmedi. Seninle karşılaşmadık çünkü kendimi odama kapattım ve sanırım karargahın dışındasın. Yine de kapandım işte buraya. Neyse, sonra Wanda bana senden bahsetti. Senin nasihatlerinden, stratejilerinden... Seni başka birinden dinlemek bile iyi geldi. Bir süre sonra ellerini şakaklarıma koydu ve... İnanılmazdı.

Seninle olan anılarımı tekrar yaşadım Steve. Öyle inanılmazdı ki.

Mesela, seni ilk görüşüm. Tanrım... Bunu bana tekrar yaşattırırken resmen iliklerime kadar tekrar hissettim seni. Seni ilk görüşümdeki o his, diyaframımdaki o büyük kasılma... Bir an her şey gitti aklımdan. Sadece salına salına gelen sen vardın. Ne kıyafetin umurumdaydı ne de başka bir şey. Gözlerimi sana çevirmemi sağlayan şey her ne ise, aynı sebeple sen de bana dönmüştün ve sana bakışımla göz göze gelişimiz aynı anda gerçekleşti. Tepeden tırnağa titredim. Sanki tufanlar oldu, gökler gürüldedi, yer yarıldı. Tek umurumda olan sendin. Sonsuza dek o anda yaşamak isterdim.

Sonra ilk aynı evde yaşamaya başlayışımızı gördüm. İlk günü. Seni yakından görmek, en azından tekrar... Şu an benim için erişilmesi imkansız bir şey sadece.

Eh, diyeceksin belki de, senin söylemine göre daha bir hafta önce beraberdik. Bu vaktin bana nasıl uzun geldiğini anlatsam da inanmazsın. Şu an anlattığımı düşünüyor olabilirsin ama hayır, bilmiyorsun.

Karnımdaki şu his hala devam ediyor. Regl zamanım desem, ağrım olmuyor o zamanlarda, olursa da öldürüyor zaten. Bunu sana neden söylediğimi merak ediyor olabilirsin. Bir şey çıkacak bende, hissediyorum. Bunu sana da yazıyorum çünkü... yazıyorum işte.

Şunu bilmelisin Steve. Seni seviyorum. Çok seviyorum. Şunu da bilmelisin ki istediğin an, ne zaman istersen yanındayım.



Ne olursa olsun.




Eve gidebiliriz.

i should've kissed you longerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin