Yavuz: Sen ne yapıyorsun?
Murat: Dikkatini dağıtacak şeyleri ortadan kaldırıyorum
Yavuz: Bırakmadın çocuğu
Yavuz: Belli ki seninle sıkılıyor
Murat: Sen takma Selim'i
Murat: Biz baya eğleniyoruz
Yavuz: Pek öyle durmuyor
Murat: Sen bize bakma, ders çalış hadi
Murat: Test kitabı öyle açık duruyor önünde
Murat: İstersen sınıfta çalış
Murat: Kantin gürültülü çünkü
Yavuz: Gözümü üstünden ayırmamam gerekiyor
Yavuz: Selim için endişeliyim
(Görüldü)
Murat: Rahat bıraktım
Murat: Endişelenmene gerek yok
Murat: Derse odaklanabilirsin artık
(Görüldü)
Murat: Yak canımı, Yavuz
Murat: Daha çok yak
Murat: Bu acıyla ölmem ben
Yavuz: Bir şey yaptığım yok benim
Murat: Peki
(Görüldü)
Yavuz: Benim canımın nasıl yandığıyla ilgili en ufak bir fikrin yok
Murat: Bunun farkındayım
Murat: Bu yüzden yeteri kadar ceza çekiyorum zaten
Yavuz: İçim alev alev yanarken sana iyi davranamam
Murat: İyi davran demiyorum sana
Murat: Bunu beklemiyorum senden
Murat: Sadece bilerek acıtmaya çalışma hiç değilse
Yavuz: Bilerek bir şeyler yaptığımı mı düşünüyorsun?
Murat: Kıskandırarak yeteri kadar kalbim acıtıyorsun bilerek
Yavuz: Öyle bir amacım yok
Yavuz: Ben neden seni kıskandırmak isteyeyim?
Yazdığı mesaja cevap vermek yerine kalkıp az önce gittiği sınıfa girdim hızla. Öyle arası olduğu için bos sınıfta en arkada oturan Yavuz anında dikkatimi çekmişti. Başını ağır hareketlerle kaldırdığında gözlerimiz anında buluştu.
"Neden geldin?"
Titreyen sesi duyulduğunda hızlı adımlarla yanına yürüyüp başının üzerinde dikildim.
"Beni gerçekten kıskandırmaya çalışmıyor musun?"
Başını geriye atarak yüzüme baktı ve dudaklarını oynatarak sessiz bir şekilde "hayır" dedi.
"O zaman Selim'i neden koruyup duruyorsun? Beni görmek bile istememene rağmen onunla gülüyorsun. Kıskandırmak istemiyor musun? O zaman neden Selim seni bu kadar ilgilendiriyor? Bu yaptıkların ne o zaman, Yavuz?"
Yutkunduğunu belli eden adem elmasına kayan bakışlarım tekrar yüzüne tırmandığında test kitabına eğdi bakışlarını.
"Ölüyorum ben, Yavuz. Seni kaybedeceğimi düşünerek her gün ölüyorum."
Söylediğim şeyle dolan gözlerini önce yüzümde gezirdi, ardından sıradan çıkıp ağır adımlarla sınıfın penceresine yaklaştı. Ben de onu takip ederek arkasında durdum. Dışarıya seyrederken titreyen sesi doldurdu sınıfa.
"Galiba bunun için geç kaldın. Biz birbirimizi kaybettik zaten."
Donan ruhum ve vücudumla öylece dikilmeye devam ettim. Yanlış duymamışım, değil mi? Hayatımı karartacak cümleyi söylemişti az önce. Tapılası dudaklarından dökülmüştü beni mahvedecek kelimeler.