"Sessize alsana onu."
Çalan telefonuma sinirlenen Yavuz'a gözlerimi devirdim. Ne vardı yani unuttuysam?
"Annem uyanmamalı, Murat."
Bakışlarımın etkisiyle sesi anında yumuşamış ve yüzündeki sinirli ifade yerini gülümsemeye bırakmıştı. Bu tatlı görüntü karşısında kendime engel olamamıştım.
"Seni çok özledim."
Fısıltılı söylediğim üç kelime dudaklarımdan değil kalbimin derinliklerinden bırakılmıştı odaya.
Bakışlarım korkakca yüzünde turlarken o inatla gözlerime dikmişti bakışlarını. Sessizliğini koruyarak, inatçı kimliğinden soyunarak karşımda tüm çıplaklığıyla duruyordu. Kendini bir şeye zorlamadan istediği gibi bakıyordu bana. Korkulardan, ikilemlerden kurtulmuş, sadece kalbinde bana olan aşkıyla bana bakıyordu güzel gözlüm. Her şeye rağmen benimleydi.
"Sadece sen..."
Kalbim her geçen saniye daha hızlı atmaya devam ederken bir şeyler söyleyememek zorluyordu beni. Boğazımda takılıp kalan kelimeler dışarı çıkmak için savaş veriyordu ama onlara engel olan yumru kelimeler direnirken benim canımı yakıyordu.
"Sessizliğimden neler anlıyorsun, Murat?"
İçimdeki savaşa odaklanmışken aşık olduğum ses duyulmuştu odada. Yine tüm güzelliğini önüme sererek acıdan çekip almıştı beni.
"Bakışlarımdan neler hissettiğimi anlıyor musun? Kalbimden gözlerime yansıyan aşkımı görebiliyor musun? Sana eskisi gibi yanıp bittiğimi hissediyor musun?"
Duygu yoğunluğu yüzünden yanağından süzülen yaş kalbime ulaşmış, içimi kavuran ateşi daha da körüklemişti.
"Ya sen? Söylediklerini hissediyor musun, Yavuz?"
Aramızdaki iki adımlık mesafeni bir çırpıda kapatarak alnını şakağıma yaslaması, dudaklarının yanağıma hafif dokunması, kesik nefeslerinin kulağıma dolması içimi titretirken, başımı döndürüyordu. Üzerimdeki etkisi geçen her gün daha çok artarken ben direnmek yerine ona teslim oluyordum. Bana zarar vermeyeceğine o kadar emindim ki, hiç düşünmeden kendimi ona bırakmıştı.
"Sana bu kadar yakınken aslında hiç yakın olmadığımı hissediyorum. Dudaklarım yanağına dokunurken ruhuna dokunamadığımı hissediyorum."
Söyledikleri ciğerimi yakarken ben bir şey yapmadan nefesiyle kayboluyordum.
"Murat? Ben çok aptalmışım."
Ne hissetmem, ne yapmam gerektiğini bilmememe rağmen hiçbir şey sorgulayamıyordum. Ruhumun işgence çektiğinin, vücudumu kasıp kavuran dokunuştan uzaklaşmak için kıvrandığını anlıyordum ama yapamıyordum. Uzaklaşırsam bir daha yakınlaşamayacağımdan korktuğum için ruhumun çektiği acıyı sineye çekmeye çalışıyordum.
"Bana ne kadar aşık olduğunu görmeden, hissetmek istediğim, görmek istediğim duyguların arkasına saklandım. Korkularımın arkasında o kadar çok saklandım ki, tek bir dokunuşumdan bile titreyen seni göremedim ben, Murat."
Az önce odada yankılanan kelimeler hayal miydi diye düşündüm ilk birkaç saniye ama hemen ardından yanağımdan süzülerek dudak kenarımda duran dudaklarla gerçek hayata geri döndüm. Hafif bir dokunuşun ardından dudaklarımın üzerinde hissettim aynı dokunuşu. Titrek birkaç öpücük bıraktı dudaklarıma konuşmadan hemen önce.
"Korkarak yaşamak istemiyorum artık, Murat."
Ağlamaklı çıkan sesi beni tamamen kendime getirmişti. Yüzünü avuçlayarak gözlerinden hızla süzülen yaşlara engel olmaya çalıştım.
"Birilerini kaybedeceğimi düşünerek yaşamak çok zor geliyor artık."
Boğazından kopan hıçkırığa anında engel olmaya çalışarak yüzünü benden kurtarmayı denedi. Ama bu yaptığına karşın daha sıkı tuttum yüzünü.
"Ben yanındayım, sevgilim."
Ağlamaya devam ederken dudaklarımı gözyaşlarıyla kaplanmış dudaklarına bastırdım hırsla. Hissettiğim tuzlu tat kendime olan sinirimi artırırken, ben öpüşümü daha da sertleştiriyordum. Kendime olan sinirimi resmen karşımdaki çocuğun dudağını ezerek çıkarıyordum.
Kısa bir süre kendimi kaybetmiş bir şekilde dudaklarına işgence etmeye devam ettim ama acı dolu inlemesi kulaklarımdan dolarken ve göğsümüde aniden hissettiğim yumruklarla anında uzaklaştım ondan.
"Ben özür dilerim. Canını mı yaktım? Çok acıyor mu?"
Telaşla sorduğum soruya sadece gülümsedi.
"İyiyim."
"Emin misin? Ben özür..."
Şişkin ve kızarmış dudaklarıyla cümleme devam etmeme izin vermemesi kalbimi tekletmişti.
"Seni seviyorum."
"Seni seviyorum."