24

9.9K 609 127
                                    

Son dersin başlamasına birkaç dakika kaldığında ön sırada, yani Yavuz'un sırasında olan hareketlilik dikkatimi çekti. Bakış açıma Yavuz girdiğinde kaşlarımı çatarak onu izlemeye koyuldum. Acele hareketlerle eşyalarını gelişigüzel çantasına tıkıştırmış ve zaman kaybetmeden sınıfı terk etmişti. Onun bu hareketiyle hemen ben de zaten toplu olan çantamı alarak arkasından kendimi koridora atmıştım.

Koridorda sağa sola bakmama rağmen bir türlü onu bulamıyordum. Vakit kaybetmeden merdivenlere doğru ilerleyip adımlarımız hızlandırarak onu bulmayı umut ettim sadece.

Fazla hızlı gittiği için onu anca okul kapısından çıktığı zaman durdurmayı başarmıştım. Parmaklarım kolunu sardığında adımlarını durdurdu ve hızlı gittiği için hızlanan nefesini düzene sokmaya çalıştı.

"Nereye gidiyorsun?"

Tek kaşım havada sorduğum soru karşısında kendini hiç bozmadan kolunu elimden nazik hareketlerle kurtardı.

"Ben izin aldım."

Cevabı beni hiç tatmin etmediği için ciddiliğimi koruyarak tekrar konuştum.

"Soruma cevap almadım. Nereye gittiğini soruyorum."

Bugün hiç buluşmayan gözlerimizi en sonunda buluşturdu ama bu beni hiç tatmin etmemişti. Gözlerindeki hüzün beni acıtıyordu. Az önce ona sinirli olduğum halde şimdi sadece acı hissediyordum. Dolu dolu bana bakan mavileri bedenimi saran tüm siniri bir anda alıp götürmüştü resmen.

"Ben hazır değilim. Gerçekten hiç hazır değilim."

Kırılgan sesiyle söyledikleri ağızımı mühürlemiş, konuşmama bir türlü izin vermiyordu.

"İtiraf ettiğim için suçlu olduğumu biliyorum ama içimde daha fazla tutamadım işte. Seni de zor duruma soktum. Özür dilerim, Murat. Ben böyle olsun istemedim."

Konuşurken yanaklarından süzülen yaşlar beni beynimden vurulmuşa döndürüyordu resmen. Karşımda duran üzgün çocuk kalbimi sızlatıyordu. Üzüntüsü henüz kabuk bağlayamayan kalbimin yaralarına yeni yaralar ekliyordu. Bunu istemeden ve bilmeden yaptığını biliyordum ama bu yapmadığı anlamına gelmiyordu işte.

Hayatımın aşkını kaybetmenin acısını daha yeni atlatmaya başarmışken yeni bir aşka hazır değildim. Ruhum, kalbim yeni bir yükü daha kaldıramazdı ama inatla karşımdaki çocuğu sarıp sarmalamam gerektiğini söyleyip duruyordu.

Benim hiçbir şey söylemeden ağlayan yüzüne bakmama daha fazla izin vermeden yanımdan uzaklaştığı sırada onu durdurmak için hiçbir girişimde bulunmamıştım. Aslında bulunmama fırsat vermemişti. Koşarak bir anda tamamen görüş açımdan çıkmıştı.

Can veren kalbim hala yaralarıyla boğuşurken aynı zamanda onun arkasından gitmem için çabalayıp duruyordu ama yaraları o kadar fazla canımı acıtıyordu ki, söylediklerinden daha çok acısına dikkat etmek zorunda kalıyordum.

Tüm günü kalbimin sessiz çığlığı ve benim ilgilenenmem zorunda olan yaralarıyla uğraşmakla geçirmiştim ama en sonunda, gecenin bir yarısında anlatmak istediğini anlamış ve onu dinlememin daha iyi olacağını düşünerek apar topar kendimi evden atmıştım.

Yavuz'un önceden bildiğim evine doğru adımlarken aklımı ve kalbimi tamamen susturmuş, ruhuma odaklanmıştım. Ruhum neyi isterse onu yapacaktım. Akıl ve kalbin aptal kavgası asla bir son bulmayacaktı çünkü. İnsan yarandığı andan şimdiye kadar süren bu hiçbir şeye yaramayan kargaşa insanların hayatını doğru yaşamasına, ruhlarının özgür olmasına izin vermiyordu. İnsanlar var olduğu sürece bu kavgadan kurtuluş olmadığı halde bir umutla buna son vereceğime kendimi inandırdım ve hiç değilse birkaç saat bundan kurtulmanın keyfini çıkarmaya çalıştım.

Kapısının önüne vardığımda ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilemez bir halde dışarı çıkmasına dair bir mesaj attım ve heyecanla gelmesini beklemeye koyuldum.

10 dakika beklememe rağmen hala apartmanın kapısında bir hareketlenme olmamıştı. Yeniden telefonumu elimde aldım ama bu kez mesaj atmak yerine direk isminin üzerine tıklayıp kulağıma götürdüm. Baya bir çaldıktan sonra diğer tataftan yorgun sesinin duyulması gülümsememe neden olmuştu.

"Uyuyor muydun?"

Gecenin ikisi olduğu için bu sorumun saçmalığını göz ardı ettim.

"Dışarı gelebilir misin?"

"Bu nasıl aptal bir rüya ya."

Ağlamaya yakın bir şekilde mırıldanarak söylediği cümle gülmeme neden olmuştu.

"Rüya değil, buradayım. Yanıma gelebilir misin?"

Birkaç hışırtının ardından tamamen uyandığını belli eden bir sesle konuştu.

"Gerçekten sensin. Buraya mı geldin?"

"Evet, hadi gel."

Cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Sonuçta tüm geceyi burada bekleyerek geçirmemi istemediği için illaki gelecekti.

Geçen birkaç dakikanın ardından apartman kapısının açılmasıyla onun dışarı çıkmasina izin vermeden ben içeri geçtim.

Pembeleşen yanakları ve uykudan yeni kalktığı için kızarık gözleriyle her zaman olduğu gibi yine gözüme fazla tatlı gözüküyordu.

Utangaç hareketler sergilediği için onu daha fazla zorlamamak adına omuzlarından tutarak kendime çektim ve yataktan yeni çıkan sıcak bedenini kollarımla sardım. Şokun vücudunu ele geçirdiğini bildiğim için hala yanlarında duran ellerini kendi vücuduma sardım ve tekrar ellerimi az önceki yerlerine yerleşmesine izin verdim. Sağ elim ensesindeki saçlarını okşarken sol elim sırtında yavaş hareketlerle yamuk daireler çiziyordu.

"Bu..."

Titrek bir nefesin ardından başlattığı cümleyi tamamlayamadığı için sırtımdaki ellerini dahada sıkılaştırdı.

"Bu ne?"

Kulağına doğru fısıldadığımda kollarım arasındaki küçük beden ürpermişti ve bu benim çok fazla hoşuma gitmişti.

"Bu çok güzel hissettiriyor."

Mutluluk kokan sesi benim de mutlu olmama neden oluyordu.

"Öyle mi?"

Ne sorduğumu, ne söylediğimi hiç düşünmeden sadece konuştuğumda kıkırdayarak başını göğsüme baştırdı.

"Evet, çok güzel. Resmen kalbini hissediyorum."

Çocukları andıran heyecanıyla söyledikleri beni anlamlandıramadığım bir şekilde etkiliyordu. Bu çocuk fazla güzeldi.

Bu çocuk fazla özeldi...

Umut mu?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin