Yavuz bugün fazlasıyla garip davranıyordu. Gözlerinde gördüğüm heyecanla bir şey söylemeden oradan oraya koşuşturup duruyordu. Bir şeyler için telaşlı ve endişeli gibi gözüküyordu. İşleri hemen bitirip yapması gereken asıl işe odaklanması gerekiyordu sanki. Anlamlandıramadığım garip bir acele hükm ediyordu.
Aceleci tavırları yüzünden elindeki bardakları yere düşürdüğü an geriye atılan vücudu korktuğunu belli etmişti. İrkilen vücudunu anında toparlayarak acele ile yerdeki kırık parçaları toplamaya başladı.
"Acele etme, elini keseceksin şimdi."
Yanına geldiğimde yüzüme bakmadan yaptığı işe devam etti. Yardımımla kısa sürede yeri büyük parçalardan temizlemiştik ama o hala bana bakmamakta ısrar ediyordu. Bir şey söylememe fırsat vermeden ayağa kalkıp süpürgeyi getirmeye gittiğinde ben tezgaha yaslanarak onun gelmesini bekledim sessizce. Geri geldiğinde ise karşımdaki mükemmelliği izlemeye koyuldum.
Koşuşturduğu için terleyen alnına yapışmıştı saçlarının bir kısmı, eli ile sürekli önüne gelen saçları geriye yaslıyor saçları tekrar eski yerini aldığında ise sinirle yanaklarını şişiriyordu. Pembe suratı bu hareketiyle daha tatlı bir hale bürünüyordu.
Güzelliğine dalıp gitmiştim resmen. Kırıkları tamamen temizledikten sonra az önce tezgaha bıraktığı domatesleri doğrama işine koyuldu hiç vakit kaybetmeden. Tüm beceriksizliğini konuşturarak şekilsiz doğradığı domateslere bir sanat eseriymiş gibi bakıp gülümsedi ve ardından eli domatesli olduğu için koluyla alnına yapışan saçlarını sağa yatırdı.
"Sana her geçen gün daha fazla hayran oluyorum."
Sesim fazla büyük olmayan mutfakta yankılandığında küçük bir gülümseme belirdi yüzünde ama anında onu gizleyerek sırtını bana döndü.
"Yaptığın, söylediğin her şey o kadar güzel ki, aşık olmamak mümkün değil."
Tekrar konuştuğumda bu kez aceleyle hazırladığı sandviçi bir tabağa bırakarak bana uzattı.
"Ne içersin?"
"Fark etmez."
Kafasını sallayarak kolayı bir bardağa doldurup tezgaha bıraktı ve beni izlemeye başladı.
"Sen yemeyecek misin?"
Kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır, sen de çabuk ye. Seni bekleyemem ben. Çok uykum var."
Sesini ciddi tutmaya çalıştığı o kadar çok belli oluyordu ki, kızamadım ona.
"Acele etmenin sebebini şimdi anladım."
Mutluluğun anında yüzüme yansımasına tepki olarak kaşlarını çattı.
"Ben gece uyuyamadım, o yüzden uykum var. Seninle uyuyacağım diye heyecan falan yapmadım. İmalarda bulunma hemen."
Tabağı hemen tezgaha kolanın yanına bırakıp tam önünde durdum.
"Heyecan yaptığını söylemedim zaten."
"Oynama benimle, Murat."
Hala aynı huysuz tavrı sergilemeyi sürdürüyordu.
"Oynamıyorum, sadece..."
İşaret ve orta parmağımı yüzünde belli belirsiz gezdirmeye başladım o an. Onu hissetmeye fazla ihtiyacım vardı. Ruhum onun özlemiyle yanıp tutuşuyordu.
"Sadece?"
Devam etmeme istediğini belli ettiğinde onun sesindeki özlemin de farkına varmıştım.
"Sadece benimle birlikte uyumak istediğini düşününce huzur buluyorum."
Bileğimden yakaladığında sorgular bakışlarımı gezdirdim yüzünde ama o bana bir şey söylemeden yatak odasına sürükledi adeta beni.
Sırtını bana dönerek uyumayı tercih etmişti anlaşılan. O kadar çok uzak kalmıştım ki, ondan bu bile yetiyordu bana. Sonuçta yanıbaşımdaydı, kokusuyla bayram ediyordu ciğerlerim.
Bu kadar erken eskisi gibi olmayı beklemiyordum zaten. Bana olan güveninin geri gelmesini ben sağlayacaktım. Zor olsa bile hareketlerimle, söylediklerimle ve en önemlisi hissettirdiklerimle yeniden inandıracaktım aşkıma.
Vücudundan yayılan efsane kokusu, sıcaklığı beni mayıştırırken uyumamak için direniyordum resmen. Yeniden bu fırsatı bulamayacağım korkusu kalbimi ele geçirdiği için uykuyla heba etmek istemiyordum bu güzel anı. Onu hissetmek daha cazip geliyordu. Dokunamasam bile hissediyordum aşkımı. Güzel yüzünü göremesem bile, küçük burnunu, pembe dudaklarını, öpmeye doyamadığım yanaklarını göremesem bile vücudu ve ruhuyla birlikte yanımdaydı. Bu benim için inanılmaz bir lütufdu.
Aşkım, nefesim yanıbaşımdaydı. Daha ne isterdim ki hayattan?
