Medya : Hearts & Colors - LA On A Saturday Night| Ah nasıl da sarhoşuz bir gece vakti birbirimize. |
***
Dönüm noktalarına inanan bir yapısı yoktu. Hayatı her zaman planların üzerine kurulmuş, mükemmel zamanlamalarıyla her şeyi her zaman kusursuz yerine getirmiş ailesinin taktirini kazanmıştı. 20 yaşına kadar attığı her adım altından başarılara dönüşmüş, tüm duyguları tadarak kendini gerçekleştiren bir adama dönüşmüştü. Hayattan alabileceğini almış, daha fazlasını düşünmeye bile gerek duymamıştı.
Evet evet, kasvetli, yağmur bulutlarının sardığı gökyüzünün altında meydanın ortasında bir adamla kavga eden Jung Hoseok ile karşılaşmadan önce tam olarak böyle düşünüyordu. Sabahın 7' sinde kendisi ayılmak için sütsüz, şekersiz zift misali kahvesini astığı suratıyla yudumlarken yanlışlıkla dirseğini kapıya çarpmış ve camın aşağı inmesine sebep olmuştu. Soğuk hava yüzüne çarpınca camı tekrar kapamak için hareketlendiğinde kulaklarına derinden, dolu dolu bir kaç küfür duymuştu. Saraylarda büyümemişti, elbette küfür biliyordu ama çocukken bile hatta, sürekli sakinleştirici kullanan komşularının penceresini istemeden şut atarak kırdığında bile böyle dolu dolu, içten söylenen küfürler duymamıştı. Kocaman açtığı gözleriyle bakarken görmüştü onu.
"Efendim?"
Bilinçsizce tek elini kaldırıp şöförü susturduğunda adamı daha rahat duyabilmek - aslında görebilmek için - kapıyı açarak dışarı çıkmış, istemsizce başını yana yatırarak ellerini kumaş pantolonunun ceplerine yerleştirmişti. Kızıl saçları, hararetli konuşmasının etkisi olarak dalgalanıyor, ince zarif elleri yumruk halini alarak sürekli ileri atılıyordu. Gri takım elbisesi, siyah saçlarıyla orada, meydanın tam ortasında kızıl saçları, hibbi tarzı kıyafetleriyle hiç görmediği kadar canlı bir adama baktı bir süre boyunca. Arkasına aldığı küçük çocuğu fark etmesi ona dönerek gülümsemesiyle olmuştu.
Kim Namjoon unutamamıştı.
Beyaz pamuklarla bezenmiş gibi yumuşak kahkahaları hala kulağında, o günkü gülüşü, güzel yüzünün ifadesi unutulmaya imkan vermeyeceğini ifade edercesine hala zihnindeydi.
"Hey! Gerçekten beni dinlemeyi ne zaman öğreneceksin?"
Hoseok' un sesiyle irkilip elini yanağından indirmiş, şaşkın şaşkın bakınmıştı etrafına. Hoseok, çattığı kaşlarıyla birlikte bir kupayı daha tepsiye yerleştirdiğinde, genç adam özür dilercesine gülümsedi.
"Üzgünüm, dalmışım. Hazır mı kahveler?"
Hoseok başıyla onaylayıp küskün bir şekilde masaya bıraktığı tepsiyi ileriye itmiş ve adamın yüzüne bile bakmadan arkasını dönmüştü. Hala biraz kırgın ve kızgındı yine de bu tür şeylerin onlara engel olmasını istemediğinden alttan almaya çalışıyordu. Üstelik olaylar çok yeniydi, 2 gün önce Namjoon' un babasını öldüren katil, içerde oturan ve sakince Jimin' i çıldırtan bir adam tarafından öldürülmüştü. Derin bir nefes alıp salona geçtiğinde istemsizce kıkırdamıştı.
Jungkook, kesinlikle tanıdığı en şaşkın en aptal ve en sinsi adamdı. Kendiside sinsiydi ve bunu asla red etmiyordu, Namjoon' u elde etmek için çevirdiği ufak oyunları kimsenin unutmaya niyeti yoktu ki yaptıklarını unutmakta istemiyordu. Sevgilisinin yanına oturup masada duran kupalardan birini aldı. 2 kupa daha tepside dumanı tüterek bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cherish Me | TaeJin
Fanfic[ tamamlandı ] Kral / Dram / Yaoi Taehyung, katilinin peşine düşer, ❝ Sana ölümü anlattım. Sense usulca ölü kalbime dudaklarını yasladın. ❞