4.5

5.4K 548 107
                                    

Ufuk

İzlediğim filmlerde, dizilerde telefon fırlatma sahneleri hep abartı bulurdum. Ama elimdeki telefonu odanın öbür ucuna fırlatırken hiç bunları düşünmemiştim. Sadece fırlatmıştım işte.

Hala ayakta dikildiğimi farkettim takılıp kalmıştım sanki muhtemelen bir adım atmaya kalksam yeri boylardım. Dizlerimin üstünde yere çöktüm yavaşça. Elimle gözlerimi ovuşturup derin bir nefes aldım. Tekrar kalkmaya yeltenirken tökezledim, yeniden yerdeydim. Bu sefer kalkmaya uğraşmadım. Kendimi geri geri itip sırtımı duvara yasladım dizlerimi kırıp kendime çektim ve kollarımı doladım.

"Benim suçum yok ki." dedim derin bir nefes alıp. Ama buna inanamadım. Gözyaşlarım istemsizce akarken hiç bir şey yapmadım. Durdurmaya dahi uğraşmadım. Sadece ağladım.

"Ben istemedim!" dedim. "Gitmeyeceğine söz verip giden oydu. Ben gitmesini istemedim. Gitmesini hazmedemedim!"

"Benim suçum yok."

"O zaman neden herkes gidiyor?"

Ağlamam şiddetlenirken nefes almakta zorlanmaya başladım. Kendini susturmaya uğraşıp derin bir nefes aldım saniyeler içinde gözyaşlarım yeniden akmaya başlamıştı.

"Ama göz kulak olamadım."

Derin bir hıçkırık.

"Mezarına bile gitmedim."

"Suçlu muyum? Suçlu ben miyim?"

"Neden böyle oluyor?"

Kendi kendime sayıklamaya devam ediyordum ne yapacağımı bilemezce tırnaklarımı avuç içlerime bastırıyor,  ileri geri sallanıyordum. Bir deli gibiydim kesinlikle. Belki de öyleydim.

Ne ara ağlamalarım dindi, sesim kesildi ben de tam kestiremiyordum. Yorgunluktan halının üstünde yamuk bir şekilde uyuyakalmıştım. Evde yankılanan zil ve kapı yumruklama sesleri ile gözlerimi hafifçe araladım. Alacaklı gibi bu neydi? Zorlukla yerimden kalkıp odadan çıktım ve kapıyı açtım. Koyu sarı saçları ve mavi gözleri şuan görüşüm net olmasa da seçmiştim. Arsevi. Evet bugün saatler önce ona buluşma sözü vermiştim.

"Şükür Allahım!" diye bir bağırtıyla. Ben ne olduğunu anlamadan üstüme atlayıp kollarını bedenime doladı. Omzuma dokulup derin bir nefes aldı. Ardından hızla geri çekildi.

"Özür dilerim. Endişelendim senin için bir anda tutamadım kendimi."

"Sorun değil." diye mırıldandım ifadesizce.

"İyi görünmüyorsun. İyi misin? Telefonun kapalıydı. Şirkete de gelmemişsin. Annemden zorla adresini aldım. Ama istersen giderim. Sadece iyi olduğundan emin olmak istedim." dedi hızlı hızlı.

Dedilerini anlamlandırmak ister gibi gözlerimi kırpıştırdım.

"İyiyim."

"Peki." dedi bir adım geri atarak. Sonra ciddi bir düşünme ifadesi takındı. Ardından yeniden ileri adım attı.

"Gelebilir miyim?"

"Gel." dedim sadece. Kapıdan çekilip geçmesine izin verdim. Sanki orada olduğumu hissetmiş gibi az önce bulunduğum odaya girdi. Zaten evim büyük sayılmazdı. Amerikan mutfaklı büyük bir salonum, yatak odam ve enstürman/müzik odam vardı. Bu kadardı yani.

Tekli koltuklardan birine oturdum arkasından içeri girip. Arsevi ise ayakta dolanmaya devam ediyordu. Yere attığım telefonu kaldırıp yanıma geldi.

"Telefonun kırılmış. Ne yaptın Ufuk?"

"Kırdım." diyerek omuz silktim.

"Ne demek kırdım. Ufuk, sen iyi misin?"

Sesi endişeliydi. Hafifçe eğilip yüzünü yüzümle aynı hizaya getirdi. Titreyen ellerini hissedilir bir korkuyla yanaklarıma yerleştirdi ve yüzümü iki elinin arasına aldı. Çok yakındık.

"Ağlamışsın ama." dedi fısıltıyla. "Ne oldu? Anlat bana. Ne olur anlat. Yoksa dayanamam."

"Anlatırsam tekrar ağlarım." dedim zorla çıkan bir sesle.

Bir nefes verip kendini geri çekti. Araya giren soğuk hava dalgasından hoşlanmamıştım. Gerçekten hoşlanmamıştım. Sıcaklık güzeldi.

"Üstünü değiştir ceketle evde durup terlemişsin. Hasta olursun. Ben buradayım. Tabi gitmemi istemezsen?"

"Gitmek istiyorsan git." diyip yerimden kalktım ve odama gittim. Mümkün mertebe oyalanıp üstümü değiştirdim. Cenker mesaj attığında dışarı çıkmak üzere giyinmiş durumdaydım. O sebeple öyle de uyuyakalmıştım.

Geri döndüğümde Arsevi odanın mutfak tarafındaydı. Gelip tezgaha yaslandım.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Yemek yapmayı bilmiyorum o yüzden dışarıdan sipariş verdim. Ama gelene kadar çay yapayım dedim."

"Uğraşmana gerek yoktu Arsevi."

"Beni hala affetmedin. Bence var." dedi bana bakmadan.

Bir şey demeden doğruldum ve koltukların tarafına gittim.

"Ne ara açtın televizyonu?" dedim Arsevi'ye doğru.

"Ha evet o. Çok güzel bir film açtım. Her izlediğimde gülmekten nefessiz kalıyorum."

Bu kadar uğraşmasına karşın istemsizce gülümsedim. Ona olan tutumumu şuan unutmuş olmam yanlış ama kaçınılmazdı.

Bir süre sonra elinde 2 fincanla gelip birini bana uzattı.

"Evindeki malzemeri özgürce kullandım haberin olsun." dedi gülümseyerek. Şöyle ki bitki çayı takıntım vardı. Alkolik falan sanılıyordum ama öyle değildim. Akşamları oturup çay içiyordum.

"Bu çayı ben çok severim. Senin favorin budur diye düşündüm."

"Mangolu siyah çay?"

"Evet. Mangolu siyah çay."

En sevdiğim çay buydu. Bir şey demedim. Garipti. Beni tanımadan böylesine tanıması garipti.

...

Mangolu siyah çay cidden cok severim ben bfsjjxjahahah

Bölüm tamamen şey değil mi ya FEELZ

Arsevi (boyxboy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin