5. Bölüm |sarhoş|

479 66 50
                                    

İçimde kanatları külden kelebekler taşıyordum. 

Öyle ki kanatları bile katrana bulanmıştı. Kahkalarımı yutuyor, titrek nefes sesleri ciğerlerimin içini dolduruyordu.

Boğuluyordum.

O kadar acınası bir haldeydim ki dışarıya karşı olan Park Jimin ile aynada gördüğüm Park Jimin arasında büyük farklar vardı.

İçten içe ölüyordum.

Sahte mükemmel dünyan.

Eskiden bir insanın mutlu olabilmesi için ne gerekiyorsa hepsine sahip sayılabilecek bir insandım. Para, popülarite ve başarı.

İki aile arasında sıkışıp kalan çocukluğumun dizleri kimsenin umrunda değildi. O kaldırımlarda bir arada tutmaya çalıştığım benliğimle çoktan parçalanmışlardı.

Sonrası ise tam bir faciaydı. Beni yakıp, düşlerimi kabusa çeviren şeylerdi.

Hiç ait hissedemediğim o ev, beni parçalayıp, parçalarımı bile küle çeviren o insanlar, hepsi geride kalması ve unutulması gereken şeylerdi.

Gelin görün ki bu hiç kolay değildi.

Aldığım nefes ciğerlerimi bile yakarken elimde çevirdiğim kar küresini dikkatlice yerine koydum.

Kar kürelerini çok severdim. Çocukluğumdan kalan tek şeydi. İçinde ayakları olmadan piyano çalan bir çocuk ve parmakları olmadan diz çöken bir çocuk daha vardı.

Nedenini asla çözemediğim şekilde bana çok dokunurdu. O gün, yani Jeon Jungkook'un kar küremi kırdığı gece çok kötü hissetmiştim.

Sanki yere düşüp parçalanan kar kürem değil de kalbimdi.

Akşam saatlerinde eve gelmiştim. İçeride Jae ve Jungkook'u proje yaparken görünce biraz şaşırmış; biraz da Jae'nin şaşkın hallerine bakarak eğlenmiştim.

Jungkook'tan garip şekilde çekiniyor her zamanki gevşek tavrını kenara bırakarak ciddileşiyordu. Ama yine kendini tutamayıp saçmaladığında da Jungkook laflarını ağzına tıkıyordu. Yıldızları pek barışmasa da öyle ya da böyle beraber yapmak zorunda oldukları bir ödevleri vardı.

O, nefes kesici görünüyordu. Üzerine koyu yeşil boğazlı bir kazak, altına da dar siyah bir pantolon giymişti. Postalları ile gerçekten bir dergiden fırlamış gibiydi.

Gözlerimi üzerinden zar zor çektiğimi hatırlıyorum. Bir diğer zaafımsa çekici erkeklerdi ki Jungkook bu kategoriye kesinlikle giriyordu.

Herhangi bir erkekle konuşurken veya karşı karşıyayken istemeden de olsa flörtöz bir tavra bürünüyordum. Dudaklarımı yalıyor ellerimle saçlarıma dokunuyordum. Bunu da Jaebum'un benimle bu yönden sürekli dalga geçmesiyle öğrenmiştim.

Bunu Jungkook'un karşısında yapmamak için kendimi o kadar sıkıyordum ki; adeta ondan köşe bucak kaçıyordum.

Jae böyleydi işte sinir bozucu ve alaycı. Ama yine de içimde ona karşı oluşan sevgi kırıntılarını bastıramıyordum.
Bu güne kadar birçok zorlukla karşılaşmıştım. O, buna rağmen yanımda kalmış bana tüm reddedişlerime rağmen destek olmuştu.

İçeride fazla oyalanmadan onları yalnız bırakmak adına odama geçmiştim.

İkisi ödevde istedikleri kadar yol kat ettiklerinde dinlenmek üzere bırakmışlardı. Ne kadar Jungkook istemese de gelirken getirdiği tatlının yanında kahve yaparak servis etmiştik.

Önceki gece kucağımdaki kar küresiyle koltukta uyuduğumdan sabah televizyonun üstüne bırakıvermiştim. Jungkook koltuktan kalktığı gibi sehpaya çarpınca üzerindeki kar kürem de yeri boylamıştı.

CELESTİAL •jikook• Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin