12. Bölüm |istismar|

385 58 27
                                    

Papatya gibisin beyaz ve ince,
Eziliyor ruhum seni görünce,
İsmin dudaklarımı yakıyor neden,
Nedir bu çektiğim senin elinden?

Çocuk şarkılarından korkardım.

Henüz ilkokul çağına gelmeden önce öğrendiğim ilk şarkılardı. Normalde bir insana huzur veren şarkılar bana bir eziyet gibi gelirdi.

Dadımın beni uyutmaya çalışırken söylediği şarkılar kulaklarımı çınlatır, uyuyamadığım gecelerde birer kötü hatıra, uykunun kollarında savunmasızken de birer kabus olarak gecelerime tanık olurdu.

Çocuktum henüz, gördüğüm muameleleri ben bu yaşımda bile kendime yakıştıramazken, küçücük bir çocukken çektiğim eziyet neyin bedeliydi?

Baba!

Dur, yalvarırım dur!

Benim zihnimin içindeki tüm seslerin hesabını kim verecekti?

Gecenin bir vakti korkunç bir kabusla bölünen uykum yeniden bana uğramamıştı. Ben de hem Jaebum'u rahatsız etmemek için hem de rahatlamak için dışarı çıkmaya karar vermiştim.

Fakat gecenin koynunda yakalandığım tek şey kabus değildi.

Jeon Jungkook tüm ihtişamı ve nefes kesici görüntüsüyle karşımda belirmiş; ne durumda olduğumu ben söylemeden tahmin etmiş ve arabasına bindirmişti.

"Eve gitmek istemiyorum." Demiştim sakince.

Gözleri üzerimdekileri kontrol ettikten sonra arabanın arka koltuğundan aldığı, balkonda da verdiğine benzer bir battaniye çıkarmış, kendi elleriyle omuzlarıma yerleştirmişti.

"Tamam." Demişti derinden gelen sesiyle. "İstemiyorsan gitmeyiz."

Sürücü koltuğuna geçtiği andan itibaren bakışlarımı arabasının ve onun üzerinde gezdiriyordum.

Tek bir soru dahi sormaması işime gelmişti. Çünkü bu geceye özel üzerimde saçma bir ağırlık vardı. Onun yanında defalarca ağlamış olmam, utancımı ve güçsüzlüğümü ön plana çıkartıyordu. Eğer tek kelime ederse sabaha kadar kollarında ağlardım.

O yola odaklanmış bir şekilde arabayı sürerken gözlerimle onu taradım. Üzerindeki boğazlı kazağını paltosunun altından seçebiliyordum, altına giydiği siyah pantolon ve klasik postallarıyla onu daima gördüğüm günlük haliyle yanımda oturuyordu.

Ama saat bu kadar ilerlemişken, dışarıda ne işi vardı ki? Kafamı iki yana salladım, o da genç ve deli dolu bir insandı nihayetinde, beni ilgilendirmezdi.

Hızla oturduğumuz semtten uzaklaşırken gözlerimi kapattım. Ve diledim. Jungkook'la buradan çok uzak bir yere gitmeyi diledim.

O hem yanımda ellerimi tutsun ve beni bir yerlere götürsün.

Neresi olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı yere geldiğimiz zaman arabayı usta bir manevra ile park etmiş, sessizce inmemi söylemişti.

Arabadan indiğim zaman da omuzlarıma bıraktığı polar battaniyeyi arabada bırakışımı izlemiş bana öfkeli bir bakış atmış. Üzerimden arabaya uzanarak mesafeyi önce sıfıra indirmiş, daha sonra üzerime abanarak battaniyeyi almıştı.

"Niye bıraktın ki? Üşürsün sen şimdi burada."

Güzel elleri poları yeniden omuzlarıma yerleştirdikten sonra üst bedenimi yavaşça okşamıştı.

Anlamıştı.

Kötü olduğumu, ne hissedeceğimi şaşırdığımı anlamıştı.

Bakışlarındaki anlayışlı parıltı, düşünceli hali ve nazik tavrı ile mest olmuştum. Sanki tüm dokunuşlarıyla birkaç saat öncesinde gördüğüm kabusun izlerini siliyor, her yaramı itinayla sarıyormuş gibi hissetmiştim.

CELESTİAL •jikook• Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin