Bugün sen çok gençsin yavrum
Hayat ümit neşe dolu
Mutlu günler vaad ediyor
Sana yıllar ömür boyu
Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun bu sonMektubu okuduktan sonra aramıza çöken derin sessizliğe karşı gelecek gücü kendimde bulamamıştım. Zannediyordum ki, tam yanım sağ omzu sol omzuma yaslı Jungkook da benden farksız değildi.
Afallamıştım.
Yeni bir hayat istemiştim, kaçmıştım, başarmıştım fakat daha sonrasında tökezlemiş, tüm beceriksizliğimle yakalanmayı başararak belayı yine başıma sarmıştım.
Elimde daha fazla tutmayı beceremediğim mektup kucağıma düşmüş, gözlerimi her indirişimde Yoongi'nin parlak el yazısının çarpmasına neden oluyordu.
Jungkook'un yatağının hemen yanında, çökmüş halde, yan yana oturuyorduk. Ben dizlerimi kendime çekerek etrafına kollarımı dolamışken, o pervasızca ileri uzatmıştı bacaklarını.
Hiçbir tepki vermemiştim. Onu endişenlendirdiğimin farkındaydım. Sadece bana sindirmem için zaman tanıyordu. Bunun da farkındaydım.
Zaten bana bahşedebileceği en güzel şey, o an için yalnızca salt sessizlikti. İçim bir can pazarıyken hele ki o karmaşayla zaten baş edemezken konuşmaya mecalim yoktu.
Bir saat, bilemiyorum belki de iki saat öylece oturarak boşluğu seyrettik. Yanımdan bir an olsun ayrılmadan, hareket etmeden yalnızca omzunu omzuma yaslayarak benimle oturdu.
Gözlerim ileri doğru uzattığı bacağından yavaşça gövdesine doğru uzandığında, başımı hafifçe sola doğru yatırarak ona bakmıştım.
Hisseder hissetmez gözlerime sapladığı göz bebekleriyle yutkundum. Gözleri neden parlamıyordu?
"Bana öyle bakma." Dedim kuru sesimle. İrkilmişti.
"Nasıl?"
Sağ elini, sol elimle yakalayarak parmaklarımızı tek tek birbirine geçirdim.
"Yabancıymışım gibi işte."
Başını salladı. "Sana asla öyle bakmam."
Dudaklarım acıyla kıvrıldı. Ruhumun çatırdayan temellerini görmezden geliyordum.
"Gözlerin parlamıyor ki. Bakmaz mısın gerçekten?"
Tarif edilemez bir sarsıntı tüm benliğimi ele geçirmiş gibiydi ve ben sevdiğim adamın karşısında geçmişi nasıl anlatacağımı bilemediğinden mahcup bir şekilde duruyordum.
Bir şeyler söylemek istediğimi fark etmişti. O da benimle gülümseyerek, yanağıma uzandı.
Dudakları yumuşakça baskı yaparken gözlerim kapanmıştı. Sol gözümden akan bir damla yaş, onun dudaklarıyla buluştuğu an huzursuz bir nefes bıraktı.
"Ağlama Mochi."
Fısıltısı göz yaşlarımı daha da arttırırken boğazımdan kopan hıçkırıkla eş zamanlı birkaç damla yaş daha art arda sıralanarak yanaklarımdan yuvarlanmıştı.
Bu onun yanında ilk ağlayışım değildi, son da olmayacağına da emindim zaten ama, ilk defa bu kadar dolu hissediyordum, bu kadar hisli ve karmaşıktım.
Beni dağıtmışlardı.
Beni, bildiğin darmadağın etmişlerdi.
"Jungkook..." dedim çaresizce. Ellerimiz hala birbirine kenetli bir haldeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CELESTİAL •jikook•
FanficGelecekten bir gün birisini tanıdım. Eli kalem tutar, dudaklarından mısralar eksik olmazdı. Bir melodinin en güzel yerinde, gitarın tellerine dokunan parmaklar kadar naif bir sesi vardı. Zihnimde daima şarkılar dönerdi. Bazen bozuk bir plak gibi t...