Düşmüş,
Delinin yıldızı
Yüzüyor alnımın ucunda
Rüyamın en garip yerindeyim
Düşmüş,
Aşkların en haksızı
Ve ben hala onun elindeyim"Jaebum, ben çok heyecanladım ya, niye böyle oldu ki?"
Jaebum dolabımdaki kıyafetlere bakarken kıkırdadı.
Dün akşam, Jungkook bana ilan-ı aşk ettikten sonra panikten hiçbir şey diyememiştim. Tam kollarımı ona dolayacakken çalan zille, konuşmamız yarım kalmış, Jaebum ve Yugyeom'un baskınına uğramıştık.
Gece boyu Jungkook'un beklentili bakışları eşliğinde, benim anlattıklarımı görmezden gelerek filmi izlesek de, gece sonunda Jungkook beni koridorda kıstırmış, başımı döndüren bir öpücükten sonra yarına bir randevu ayarladığını söylemişti.
Hiçbir ayrıntı vermeden düzenlediği bu şey, düşündükçe olabilecekmiş gibi beni daha da heyecanlandırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Ee,demek ki neymiş; aşk adamı böyle çarparmış. Büyük lokma yiyip büyük laf etmeyecekmişsin."
Kaşlarımı çatarak Jae'ye baktım. Yüzümde aptalca bir gülümseme vardı.
"Ne diyorsun sen?"
"Ee Jimin bey, öyle ben soğukkanlıyım, herkese dibim düşmez havalarımdan bir anda çekip aldı seni değil mi? Ah ah, nerede o eski Jimin? Benim güzel arkadaşım..."
Kıkırdamamak için dudaklarımı ısırdım.
"Ne?"
"Yalan mı? Aşık olalı bir haller geldi sana. Eve uğramıyorsun. Hayır ben yalnızca seni düşünüyorum, yoksa kimim ki zaten. Öpüşürsünüz birkaç gün sonra haberim olur, ilan-ı aşk eder o Jungkook olacak benden habersiz. Bari düğününüzü bensiz yapmayın olur mu?"
Siyah boğazlı kazağımı suratıma fırlatırken halen kendi kendine söylenmeye devam ediyordu.
"Neyse çok konuşma da giy şunları. Senin buzdolabını bekletmeliyim, aman ölür özleminden."
"İyi de hiç konuşmadım ki..."
Bana gözlerini kısarak baktı. "Bak hala, giyin diyorum Jimin!"
"Tamam be...Ayrıca buzdolabı mı?"
Üzerimdeki saçma tişörtü başımdan sıyırarak yatağa fırlattım.
"Bu iyi olur mu sence?" Dudaklarımı büzerek bir yandan da kazağı giyiyordum. "Öf, hayatımda hiç gerçek bir randevuya da gitmedim ki. Ne giysem yakışık kalmayacakmış gibi. Acaba hastayım deyip gitmesem ayıp mı olur?"
Jae bana kötü kötü bakmaya devam ediyordu. "Ne var?" Diye soludum. Çok heyecanlıydım. Kalbim, süre yaklaştıkça daha hızlı çarpıyor gibiydi ve ben o itiraftan sonra yeniden kollarıyla buluşmanın nasıl olacağının merakıyla yanıp tutuşuyordum.
"Jimin, daha saatler öncesinde, dilinin en hassas yerlerinde olduğuna emin olduğum birinden kaçıyorum deme bana, bak vallahi darlandım."
Sözleriyle gözlerimi büyüterek ona yastık fırlattım. "Oha ama! Yakında bizi gizli gizli izlediğini düşünmeye başlayacağım bak."
Birkaç gülüşme ve çekişmeden sonra nihayet Jae'nin özenle hazırladığı jeanli kış konbinimle hazırdım.
"Geç şuraya da yüzüne bir şeyler sürelim, ruh gibi geziyorsun."
Ellerimle yüzüme dokundum. "Ruh gibi mi?"
Jae hımladı. Jungkook'a da ruhsuz gibi mi gözüküyordum acaba? Jae benden daha bakımlıydı belki de onun için böyle söylemişti. Hem Jungkook da makyaj yapmıyordu ki günlük hayatında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CELESTİAL •jikook•
FanfictionGelecekten bir gün birisini tanıdım. Eli kalem tutar, dudaklarından mısralar eksik olmazdı. Bir melodinin en güzel yerinde, gitarın tellerine dokunan parmaklar kadar naif bir sesi vardı. Zihnimde daima şarkılar dönerdi. Bazen bozuk bir plak gibi t...