Belki de hataların hepsi de benim,
Belki de şikayet etmemeliyim,
Bütün zayıflıklarım,
Başıma bela bu canavarlar;
Beni boğmadan onları ben yok etmeliyim.Eskiden sohbet etmeyi severdim. Güzel bir hayat, tatlı muhabbetler, samimi ortamlar; hepsi gözüme öyle uzaktı ki. İhtişamın sıktığı ruhumu bir kitapçı dükkanında yaşlı bir adamla sohbet ederek tatmin ederdim.
Bazen benim götürdüğüm çörekler bazen de eşinin yaptığı tatlılarla geçen güzel sohbetleri ayda bir kere yapmak için anca fırsatım olurdu.
Bay Min, elit bir insandı. Geçmişe dair izler taşıyan kırışık yüzü; tecrübenin simgesiydi. En çaresiz anlarımda bile bana gülümsemesini bağışlayan biriydi.
'Unutma evlat.' derdi. 'Kaderin oyunlarından kaçamazsın, fakat kazanmayı da bileceksin.'
Elimi sıcak kupaya sararak aldığım koca yudum ardından kafamı sallayarak onaylardım onu.
Ellerini hatırlıyordum. Şefkatliydi. Saçlarımda dolanır ve çoğu zaman da karıştırırdı.
Tıpkı şimdi elimdeki kupayla, o kitapçıda olduğu gibi bir köşeye çekilmiş oturuyordum. Bir şeyler eksikti ama, içimde bir şeyler ölmüştü sanki. Eskiden benliğine sahip olduğum o genç masumluğunu yitirmiş gibiydi ve en önemlisi de Bay Min'in sesi yoktu. İnsana iyi gelen varlığı yoktu.
Derin bir iç çektim. Uykusuzdum, yorgundum, hastalıklı hissediyordum. Başımda dolanan ağrı şakaklarımı zonklatırken ben ders çalışmaya çalışıyordum.
İçim acıyordu, bu hissin nedenini yeni fark ediyor değildim fakat yine de farklı bir durum olduğu aşikardı.
Şu son birkaç ay içinde hayatımın yönünü değiştirecek şeyler yapmıştım. Önce evimi taşımış yeni bir yerde yaşamaya başlamıştım. Jaebum ile sözde dostluktan öteye geçmemi sağlamıştı.
Kabus yine görüyordum, krizler de peşimi bırakmıyordu fakat yine de yanınızda varlığını hissettiğiniz birinin olması güzel hissettiriyordu.
Bir de Jungkook vardı. Hayatımda bir yer edinmek için az sayılabilecek bir süre içinde bana dair çoğu bilgiye sahipti.
Bana sigara içirmişti, kırdığı kar küremi yaptırmıştı, sonradan öğrendiğim şekilde sözde Jaebum'un hazırladığı partiye, sahte de olsa, götürmeyi kabul etmişti.
Lokantada kilitli kaldığımız zaman ne kadar sinirlense de bana yansıtmamış aksine yardım etmişti. Tüm bunları düşündüğümde gerçekten de fazlasıyla yakınlaştığımızı kabul etmeliydim:
Öte yandan, ben bir şey söylemeden hakkımda tahmin yürütmesi sinirlerimi bozuyordu. Çünkü her söylediği şeyin doğru çıkması beni dehşete düşürüyordu.
Kabul etmeliydim ki, o gerçekten de yakışıklıydı, hem de fazlasıyla. Dipsiz gözleri, her daim kıpkırmızı duran dudakları ve pürüzsüz yüzüyle beni etkilemeyi başarıyordu.
Korkuyordum.
Ben lanetliydim. Beni buna inandırmışlardı.
Ben eksik biriydim. Güzel bir ailede büyümemiştim, hayatım bir düzende değildi, daha birkaç yıl öncesine kadar lüks bir hayatın içerisindeyken şimdi para kazanmak adına her işi yapmak için fırsat kolluyordum.
Peşimi bırakmayan geçmişten parçalar ruhuma birer kesik daha atmaktan başka bir halta yaramıyordu.
Şimdiyse, yanında ölümüne güvende hissettiğim bir adamı düşünerek saatlerimi harcıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CELESTİAL •jikook•
FanficGelecekten bir gün birisini tanıdım. Eli kalem tutar, dudaklarından mısralar eksik olmazdı. Bir melodinin en güzel yerinde, gitarın tellerine dokunan parmaklar kadar naif bir sesi vardı. Zihnimde daima şarkılar dönerdi. Bazen bozuk bir plak gibi t...