2.8 ❦

6.1K 784 246
                                    


[Y.A]

Bir; Romeo'nun siyah örtülü yatağının üzerinde oturmuştum.

İki; Romeo karşımdaki çalışma masasının tekerlekli sandalyesine oturmuş, beni az sonra otuz iki parçaya bölüp martılara atacakmış gibi psikopat bir ifadeyle bakıyordu.

Üç; Açıklama bekliyordu ama benim ona söyleyecek tek bir mazeretim bile yoktu.

Ve dört: Ölmek istemiyordum.

"Seni bekliyorum Maira." dedi tehlikeli bir sesle Romeo. "Yaklaşık yirmi dakikadır yüzüme bakıyorsun. Sen de haklısın yalan uydurmak için zeka lazım sana. Yirmi dakikadır onu bile yapamıyorsun."

Romeo göğüsünde birleştirdiği ellerini çözerek dirseklerini dizlerine yasladı ve üzerime doğru hafifçe eğildi. "Neden benim evimdesin? Annemle resmen kırk yıllık arkadaşmış gibi çay içiyordun."

"Aslında.." diye mırıldanarak bakışlarımı ondan kaçırdım. Söyleyecek bir yalanım bile yoktu. "Pijama partisi falan yaparız diye gelmiştim." dedim bir anda.

"Hani pijamaların nerede?" Romeo ciddi misin der gibi yüzüme bakıyordu. Ve sorduğu soru çok mantıklıydı.

"Farklılık olsun diye senin pijamalarını giyerim diye şey etmiştim.."

"Tanrı aşkına Maira!" diye aniden bağırdı Romeo. "En azından ders çalışmaya falan geldim de! Yemem için daha sağlam bir yalan bulamadıysan canım istedi geldim falan de bari!"

"Annen beni zorla eve soktu. Ekmek Kuran çarpsın doğru söylüyorum." dedim ellerimi teslim oluyorum dercesine. "Sizin orada kaldırımda oturuyordum. Annen çöpü atarken beni gördü. Karnım ağrımasın diye kalkmamı söyledi öyle biraz konuştuk. Sonra tesadüfen, tamamen tesadüf eseri seninle sınıf arkadaşı olduğumuzu öğrendi ve beni evine davet etti."

Romeo tek kaşını kaldırarak sorgularcasına yüzüme baktı. "Kesinlikle tesadüfen o kadar şey öğrendi değil mi? İsminin Maira olduğunu bile."

"Ben masumum." diye onun gibi bağırdım ve gözlerimi sıkıca kapattım.

"Ah, cidden Maira beni çıldırtıyorsun!" Tek gözümü açtığımda Romeo'nun geriye yaslanarak beyaz saçlarını karıştırdığını gördüm.

"Beni hiç dinlemiyorsun biliyorsun değil mi?" Romeo aniden ciddileştiğinde gözlerimi açtım ve havaya kaldırdığım ellerimi indirdim. "Ben uzak dur diyorum, ne zaman baksam dibimdesin. Senden uzak durmalıyım diyorum, ne zaman kendime gelsem yine dibindeyim. Beni delirtiyorsun Maira."

"Ama hep söyleniyorsun sen de. Ders çalışmaya geldim işte. Bu çok doğal bir şey." dedim omuz silkerek.

"Az önce pijama partisine geldim diyordun?" Romeo alayla güldüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Dilim sürüşmüş yanlış söylemişim. Ders çalışmak olacaktı o."

Romeo kahkaha atarak ayağa kalktığında elleriyle yüzünü ovuşturmaya başladı. "Beni her anlamda çıldırtıyorsun Maira."

"Sen çabuk sinirleniyorsun." Kendi kendime fısıldadığımda Romeo'nun odasını incelemeye koyuldum. Genellikle siyah ve gri tonlardaydı.

"Eve gitmen gerekmiyor mu? Saat neredeyse gece on bir." Romeo siyah kapaklı dolabını açarak pijamalarını çıkardığında omuzunun üzerinden bana baktı. "Merak ederler."

"Saat on bir ise, iki saate eve ulaşabilirim sadece. Bu da saat gece bir eder ve gece on ikiyi geçince kapıları kapatıyorlar. Sanırım bu gece burada kalacağım." dedim pişkin pişkin sırıtarak.

Romeo kocaman olmuş gözlerle yüzümü süzdü. "Aklından bile geçime!" diye bağırdı aniden. "Evinin kapıları kapanıyor da ne demek? Kapını çal ve annene içeri girmek istediğini söyle. Seni dışarıda bırakacak değiller ya."

Romeo tekrardan gelerek tekerlekli sandalyeye oturduğunda alt dudağımı ısırarak bakışlarımı etrafta gezdirdim.

"Koca bir yetimhaneyi benim için açacak değiller ya." dedim burukça gülümseyerek.

Romeo'nun kaşları çatılsada hiçbir şey söylemeden sadece bana baktı. Bakışlarından binlerce cümle geçtiğini gördüm ama dudakları sessizliğe boyun eğdi.

Sen öyle bakınca yetim olduğum için ilk kez kendime acıdım Romeo. Senin üzülmene sebep olan bu acımın bir anlık yok olmasını isterdim. Ama kendim için değil, senin bana böyle bakmaman için.

"Ben anneme söyleyeceğim yer yatağını hazırlasın senin için. Al bunları giy. Ben aşağı inip geliyorum." Romeo elinde tuttuğu kendi için çıkardığı pijamaları üzerime atıp, tekerlekli sandalyeden kalktı ve yürümeye başladı.

Odadan çıkmadan önce omuzunun üzerinden yüzüme son kez baktı ve "O gün söylediklerim için özür dilerim Maira. Tanrı bile olsan, üzülebiliyormuşsun demek ki." diyerek dışarı çıktı.

Tanrı bile olsam, üzülebiliyormuşum demek.

Belki kendime, belki bir başkasına. Ama mutlaka insan üzülebiliyor. Her şeye. Her acıya.

Ve dünyada yaşayan yedi milyar insanın, hepsinin teker teker mutlaka bir acısı vardır.

.,

lacrimosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin