4.1 ❦

7K 833 509
                                        




Bazı anlar vardır; insanın göğüs kafesine bir ıslaklık oturur ve bütün kalbini ıslatırdı.

Bazı anlar vardır; gırtlağına neşter dayanırdı fakat sen onları gül buketi gibi görürdün.

Ve bazı anlar vardır; suyu avuçlarında tutmaya çalışırdın ama onu dudaklarına götürdüğün an bütün su avuçlarından kayar giderdi.

Suyu hiç kimse çıplak elle tutamazdı.

İnsan ruhunu da tutamadığı gibi..

"Romeo!" diye bağırarak zehir içerek ruhunu teslim etmiş Romeo'nun kafasına sarıldım.

Bu son sahneydi.

Ama neden içimde kocaman bir boşluk vardı?

"Uyan sevgilim. Lütfen bana bunu yaptığını söyleme. Sakın inandırma beni buna."

Romeo'nun saçlarını okşarken siyah peruğu parmağımdaki yüzüğe takılıp kafasından sıyrılarak yere düştü. Yine rezil olmuştuk ama bunu umursamamaya çalışarak yalandan ağlamaya başladım.

Kucağımdaki artık benim Romeo'mdu. Juliet'in değil. Onun Romeo'sunun kafası siyahtı. Benimkinin ki ise Beyaz.

"Şayet sen bunu yaptıysan ve bu dünya ikimiz için darsa, yanına geleceğim sevgilim."

Bazı anlar vardır: hiç geçmeyen bir acının esiri olurdun. Sebebini bilemezdin bu acının. Ve bu yüzden çözümünü de bilemezdin.

Sadece acıtırlardı.

Romeo'nun dudaklarına baş parmağımı yaslayarak yüzüne doğru eğildim ve tam parmağımı öpecekken Romeo bileğimden tutarak elimi çekti ve dudaklarım dudaklarına değdi.

Gülümsediğini hissedebiliyordum.

Gözlerimi şaşkınlıkla açmak yerine sıkıca kapattım ve içimdeki bu acının geçmesini bekledim.

Otuz, yirmi dokuz, yirmi sekiz, yirmi yedi..

Bu acı bir türlü geçmiyordu ama geçmeliydi.

Dudaklarımı ondan ayırarak yüzüne baktığım da sanki bütün sesler susmuştu. Sanki alkış sesleri, ya da yapılan tezahüratların hiç biri aslında yoktu.

Sadece o ve ben vardım.

Sadece ikimiz vardık o an.

Romeo bugüne kadar hiç görmediğim şekilde içten gülümsedi. O hep alayla gülümserdi bana. Ama şimdi, ilk kez samimiydi.

"Seni seviyorum Maira."

O hani derler ya insan hisseder diye. İşte o an hissetmiştim bir şeyler olacağını.

Romeo'nun bileğimi tutan eli gevşediğinde kirpiklerimden damlayan yaşların onun yanağına düştüğünü gördüm. Usul usul akmaya başladılar.

Romeo gülümsedi.

Ve gözlerini kapattı.

Bileğimdeki eli sıyrılarak zemine düştüğünde kucağımdaki başını hafifçe oynattım.

"Romeo." diye fısıldadım.

Şu an onun yanına uzanarak ölmem gerekiyordu. Ama bunu yapamıyordum. Lanet olası gösterini oynayamıyordum.

"Romeo!" diye bağırdım onu sarsmaya başlarken. Solgun yüzü yana doğru düşmüştü.

"Romeo hayır, şimdi değil, şu an değil!" Tekrardan acıyla bağırarak onu deli gibi sarsmaya başladığımda bütün bedenime tarifi bilinmeyen bir acı hücum etti.

"Ölemezsin beyaz saçlı çocuk! Romeo daha yaşayacak bir sürü günümüz varken ölemezsin! Romeo uyan! Romeo!"

Salondan kopan alkış seslerini duyduğumda kısa süreli bakışlarımı onların üzerinde gezdirdim.

Oyun oynadığımızı sanıyorlardı.

Hikayenin sonunu değiştirdiğimizi ve Juliet'in hayatta kaldığını sanıyorlardı. Zihninde ve kalbindeki Romeo'yla bir ömür yaşadığını ve asla pes etmediğini sanıyorlardı. Gerçek aşkın bu olduğunu anlattığımızı düşünüp alkışlıyorlardı.

Ama oyun değildi bu. Romeo ölüyordu.

"Romeo lütfen," diyerek içim çıkarcasına acıyla ağlamayı sürdürdüm. "Ölemezsin aptal! Şimdi değil."

Alnımı Romeo'nun göğüsüne yasladım ve saklanmayı sevdiğim o sıcaklığı aradım. Onu kurtaracaktım. Ölmeyecekti. Ölmemeliydi.

Ama o sıcaklığı bulamadım.

Çünkü bedeni soğuktu.

"Romeo,"

Bu hayatımda gördüğüm en acıklı hikayeydi.

Romeo ve Maira'nın hikayesi, Romeo ve Juliet'ten daha acıydı.

Çünkü Juliet kendini öldürerek bu acıdan kurtulabilmişti fakat Maira ömrünün sonuna kadar bu acını kalbinde taşımalıydı.

Romeo.. her iki hikayede de ölmüştü.

Ona 'ben de seni seviyorum' bile diyememiştim.




.,

lacrimosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin