3.1 ❦

5.7K 772 164
                                        







Romeo'nun odasında kendi kıyafetlerimi giymek için koyu bir arayışa girmiştim. Romeo mutfağa annesinin yanına inmişti: üzerime değişeyim diye ama kıyafetlerimi nereye koyduğunu sormak aklımdan çıkmıştı.

Islak saçlarımı kaşıyarak odanın çıkışına doğru yürüdüm. Sanırım en iyisi gidip Romeo'nun annesine sormaktı. Kadına kanım kaynamıştı ama benim hakkımda ne düşündüğünü kestiremiyordum.

Evine aldığı yetmezmiş gibi yatıyada kalmıştım ve üstelik oğluyla beni aynı yatakta basmıştı.

Evet, kadının gözündeki imajım resmen transtan çıkmışlardan beterdi.

Ama yinede.. içimden bir şeyler kadının benden nefret etmediğini söylüyordu.

Ağır adımlarla mutfağın kapısının önüne geldiğimde aralık kapını açıp içeri girmek için kapı kulunu tuttum ama Romeo'nun annesinin sesiyle bir anlık duraksadım.

"Hastaneye gitmemekte kararlı mısın?" diye endişeli bir sesle sormuştu. Sesi kısıktı ama kapı aralık olduğu için duyabilmiştim.

"Buna ihtiyacım olmadığını söylemiştim." Romeo'nun sıkıntılı sesi kulaklarıma dolduğunda durduğum yerde öylece kalakaldım.

"Ama gün geçtikçe daha da tükeniyorsun ve basit bir şeyde bile çok çabuk yoruluyorsun oğlum." Romeo'nun annesinin endişeli sesi daha da koyu bir hal aldığında yutkunamadım.

Romeo'nun bir hastalığı mı vardı? Bir sorunu olduğunu fark etmiştim. Fakat ne derecede bir sorun olduğunu kestiremiyordum.

Romeo'dan cevap gelmeyince annesi devam etti. "Babanın başına gelenleri yaşamanı istemiyorum oğlum. Belki doktorun dediği gibi tedavi olursan iyileşebilirsin. Seni her gün böyle görmek benim içinde çok zor. Daha on yedi yaşındasın Romeo. Daha on yedi.. küçücüksün anlıyor musun? Önünde o kadar uzun yıllar var ki, hayatını mahv etmeni elim kolum bağlı izleyemiyorum. Yapamıyorum."

Romeo'dan bir ses yoktu.

"Ölmeni istemiyorum oğlum, lütfen."

Romeo hâlâ sessizdi.

"Bak doktorun dediği gibi küçükte olsa bir umut hâlâ var. Eğer tedaviye.." Romeo'nun annesinin sesi bir şeylerin yere düşerken ki parçalara ayrılma sesiyle bölündüğünde dizlerim titredi. Romeo'nun bağırması o an bütün zihnimin içinde yankılandı. Gözlerimin dolduğunu o ana anlamıştım.

"Aptal bir kemoterapi tedavisi bana koca bir hayatı geri veremez! Bunu neden anlamamakta ısrar ediyorsun anne?! O tedaviyi kabul etmek sadece zaman ve para israfı. Niye omuzlarıma taşıyamayacağım bir yükü bırakıyorsun ki? Tedavi olsam bile iyileşeceğim ihtimali yüzde otuz bile değil. Tedaviyi kabul etmek için yeteri kadar paramız bile yok. Ne yine mi kırk tane işte çalışmayı düşünüyorsun. Üzgünüm ama buna izin vermektense ölmeyi yeğlerim."

Kalbimin ezildiğini hissettim. Boğazımda nefeslerimin düğümlendiğini ve nefes alamadığımı. Hayatımın avuçlarımda intihar ettiğini hissettim.

Onu bir daha göremeyecek olma ihtimali..

"İçeri gel Maira!" Romeo öfkeyle tekrardan bağırdığında dolu olan gözlerimdeki damlalar kirpiklerime takıldı. Fakat yanağıma damlamadı.

Elimi tuttuğum kapı kolundan çekerek sessizce bekledim. Eğer sesimi çıkarmazsam burada olduğumu unuturdu belki.

Onu bir daha göremeyecek miydim?

Bir sabah aniden uyandığımda artık Romeo diye birisi olmayacak mıydı yani?

"Sana içeri gelmeni söyledim Maira!" Romeo tekrardan bağırdığında nefessiz bir şekilde titreyen dizlerimle mutfaktan içeri girdim.

Romeo'nun annesi sandalyede dağılmış bir şekilde oturmuştu ve Romeo mutfağın tam ortasında durmuştu. Bakışlarım eline kaydığında avuçlarımdan damlaran kanı ve zemine dökülen kanın altında kalan cam parçalarını gördüm.

Romeo'ya doğru titreyen birkaç adım attım. Her an düşüp deliler gibi ağlayacakmışım gibi hissediyordum.

Bu kadar mutlu bir tablo yanan bir evin içinde mahsur kalmamalıydı.

"Sen," diye sesimi zorla bularak konuştum. "Ölecek misin?"

Ona daha kışı bile sevdirmeden giderse.. ne yaparım ben?

Romeo'nun yüzüne alaycı bir gülümseme yer edindi. "Öleceğim." dedi acımasızca.

"Sana benden uzak dur demiştim değil mi? Tam bir aptalsın Maira." Romeo birkaç adım atarak tam karşımda durdu ve fısıldadı. "Öleceğim ve sen beni deliler gibi özlesende asla ama asla göremeyeceksin, dokunamayacaksın, konuşamayacaksın. Hiçbir şey yapamayacaksın."

Onu bir daha göremeyecek miydim?

Beceriksizce dans edişini, okulun çatısında ergen triplerine girişini, annesinin terliğinden kaçmak için bin takla attığını ve sürekli bana kaba davrandığını bir daha göremeyecek miydim?

"Romeo," diye fısıldayarak kolundan tuttundum. Gözlerimdeki yaşlar yanağıma akmaya başlamıştı çoktan. "Romeo."

Ona ne söylemeliydim? Ne söyleyecektim? Hiçbir şeyim yoktu. Sadece sessizliğin iti uçlu mızrakları kalbime batarken sessiz kalıyordum. Bu cehennem gibi bir şeydi.

Romeo kolunu benden kurtararak kafasını iki yana salladı. Acımasızmış gibi davranmaya çalışıyordu ama kızarmış gözlerini görebiliyordum. Ölmeyi o da istemiyordu. Ve ölürken bize daha az acı vermek için kabaca cevaplar veriyordu. Bunu anlayabiliyordum. Çünkü bende olsam bende öyle yapardım.

Sevdiklerimi ben yok olurken daha az hasarla kurtaracak bir yoldu bu.

"İkinizde," diyerek annesiyle beni gösterdi. "Hayatımda gördüğüm en aptal kadınlarsınız."

Romeo ona daha bir şey söylememe izin vermeden yanımdan geçip gitti ve mutfaktan çıktı. Kapının sertçe kapanma sesini duymamla dizlerimin bağı çözülüp yere çakılmam aynı anda oldu.

Romeo'nun annesiyle göz göze geldik.

"Romeo gerçekten," diye ağlayan sesimle sordum. "Ölecek mi?"

Bana cevap vermedi. Elleriyle yüzü kapattı ve o da ağlamaya başladı.

Ne yani? Şimdi ben onun her yaptığım harakete öfkelenip bağırmasını dinleyemeyecek miydim?

'O mektubu yakmalıydım' deyişini bir daha duyamayacak mıydım?

lacrimosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin