❦[Y.A]
Etrafıma baktım.
Kafeteryanın tam ortasındaki masada tek başıma oturmuş, tepsideki yemekleri kurcalayarak iç çeken bir ben vardım.
Okulun arka bahçesine açılan büyük camların yanında Romeo oturmuştu ve tek başına yemeğini yiyordu.
Kafeteryada tam tamına dört tane tek başına yemek yiyen kişi vardı.
Niye hep böyle olmak zorundaydı? Yani neden insanlar birlikte yemek yemiyor ve yemeklerini yerken komik anılarını anlatıp gülmüyorlardı. Niye hep herkes dram filminden fırlamışçasına cam kenarında tek başına yemeğini yiyordu?
Bence okuldaki herkes dram seviyordu. Herkes acıya aç bir fil gibiydi. Oysa filler ne kadar kırılgan varlıklardır. Tek bir acı onları mahv ederken neden sürekli bir acının peşinden koşuyorlardı ki?
Hayatta en fazla 9000 gün yaşayacağımız bu sonsuz olmayan dünyada, uykuya ve tuvalete giden vakti çıkarsak geriye ne kalırdı ki elimizde?
Çok kısacık bir süre.
O kadar kısa ki yemek yemeğe harcanan vakti de çıksak, abi zaten cacık kadar ömrüm var neden doğuluyorum ki, deyip anne rahminde kendinizi göbek bağınızla boğardınız.
İşte bu yüzden geriye kalan bilmem kaç kısacık anları dolu dolu yaşamalıyız. Ağlamakta gerekir elbet ama hayatın her evresinde ağlamak bir noktadan sonra acılarıda sıradanlaştırır.
Artık acı çekmek ulaşılır ve alışılır bir şey olur insan hayatında.
Bu yüzden acıyı bile yaşarken tasarruf etmeli insan. Çünkü insanın acıları onun hazinesidir.
Önüme bırakılan tepsiyle bakışlarımı tam karşıma oturan kişiye çevirdim: Kızıl saçlara sahip kahverengi gözlü bir kızdı.
Gülümseyerek elini bana doğru uzattı. "Ben Lusia. Aynı sınıftayız."
Elini kibarca tutup sıkarken ben de ismimi söyledim. Aynı sınıfta mıydık biz? Etrafımı incelemeye koyulsam iyi olacaktı artık. İki aydır bu okuldayım ama daha sınıf arkadaşlarımın adını bile bilmiyorum.
Lusia aldığı iki tane kahveden birini benim önüme bıraktı. "Küçük bir hoşgeldin hediyesi Maira. Pek arkadaş canlısı değilsin sanırım ama seninle tanışmayı çok istedim. Çok tatlı bir kıza benziyorsun gerçekten."
Lusia kızıl saçlarının ucuyla oynayarak tekrardan gülümsedi. "Kahve seversin değil mi? Sevmezsen portakal suyu da alabilirim."
"Hayır teşekkür ederim," diyerek onun gibi içtenlikle gülümsedim. Kabalık olmasın diye kahveni içmeye başladığımda karşı masadaki Romeo'yla göz göze geldim. Bakışlarımı Lucia'nın yüzüne çevirerek kahvenin hepsini bitirdim.
Bana kendime başka arkadaşlar bulmamı söyleyen o değil miydi?
"Tekrardan teşekkür ederim, sıcak kahve iyi geldi."
"Öyle mi?" diyerek sordu Lucia. "Ben de kahve seviyorum. İnsanın içi sıcacık oluyor. Ha bu arada sen neden bizimle takılmıyorsun? Bak ileri masada benim grubum var. Bir ara uğra." diyerek göz kırptı ve tepsisini de alarak masadan kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lacrimosa
Nouvellesve sonra; tanrı olmaya karar verdim. çünkü kaldırımdaki beyaz saçlı o çocuk, tanrıya çok güzel dua ediyordu. ancillulaa [2018] ✓