🥀|15.HASTANE|🥀

2.1K 131 34
                                    

°MIIA ~ Dynasty°

Saat gecenin üçüydü.

Ay ışığı tenimi iyice beyazlatırken gözlerim hastaneye kaydı. Kaldırımın ortasında dikilmiştim ve etrafı süzüyordum. 'Bulut'un odasına gizlice girebilir miyim, annemin yaptığı gibi hemşireleri kandırabilir miyim?' diye düşünürken harekete geçmem gerektiğini hissettim.

Adımlarıma hakim olamazken omzuma astığım kemanın çantasını düzelttim ve ellerimi yumruk yapıp sıkmaya başladım. Tırnaklarım avcuma batarken tek düşünmek istediğim bir çift yeşil göz ve ufak kelebeklerdi.

Hastane kapısından girdiğimde acil servis ilk defa bu kadar sessizdi. Sanki etrafta sadece beni izleyen bir sürü göz vardı ve bu gözlerin sahipleri her an üstüme saldıracaktı.

Korku, her yerimi esir almıştı.

Omzumdaki çantayı sertçe çekiştirdim, gözlerime düşen saçlarımı kulağımın arkasına ürkekçe sıkıştırdım ve başımı yere eğerek yürümeye başladım.

Yukarı çıkmak için merdivenler tehlikeli olabilirdi çünkü birçok insanla karşılaşabilirdim. Bu yüzden asansörü tercih ettim ve usulca düğmeye bastım. Asansör beni çıldırtacak kadar yavaş bir şekilde acil servis katına iniyordu.

Gözlerimi yumdum ve derin nefesler almaya başladım, bir nebze olsun rahatlamak ve şu kabus gibi geçen günleri atlatmak istiyordum.

Bulut'la geçireceğim iyi bir hayat istiyordum.

Tabii ki de yine isteklerim, hayallerim gerçekleşmiyor ve hep bir uğraş içinde bir sağa bir sola koşuşturuyordum.

Asansör nihayet gelebildiğinde içine bindim. Neyse ki kimse yoktu. Beşinci kata bastım, bakışlarım düğmenin üzerindeki parmaklarıma oradan da yüzüğüme kaydı.

Yapabilir miydim? Gerçekten bazı şeyler için yılmadan savaşabilir miydim?

Parmaklarımı geri çektim ve ceketimin cebine elimi soktum. Yüzüğümü görmek beni geriyor ve kendimi rahatsız hissettiriyordu.

Beşinci kata geldiğimde hızla boğucu asansörü terk ettim ve Bulut'un kaldığı yoğun bakım odasına doğru yürüdüm. Hangi oda olduğunu biliyordum, asıl sorun o odaya girebilmek ve yakalanmamaktı.

Seri adımlarım sayesinde uzun olan koridoru yürümeyi bitirmiştim ve Bulut'un odasının önünde bir heykel gibi dikilmeye başlamıştım.

Etrafta şimdilik kimse yoktu. Ailemin nerede olduğunu da bilmiyordum. Yanıma telefonumu da almamış, kimsenin bana ulaşmasını istememiştim.

Tereddüt dolu birkaç adım attım. Yoğun bakım odasına böyle girilmezdi. Hasta yakınını sterilize bir biçimde giydirirlerdi ve içeride çok az tutarlardı. Bu yapacak olduğum şey Bulut için bir tehlike arz edebilirdi.

Ama onun, benim ilgime ve yanında olduğumu bilmesine ihtiyacı olduğunu hissediyor, varlığımı göstermek istiyordum. Çok küçük bir ihtimal olsa bile içimde iletişim kurabilmenin umudunu taşıyordum.

Kapıya iyice yaklaştım. Elimi soğuk metal kulpun üstüne koydum ve hafifçe çevirdim. Bacaklarım zangır zangır titrerken nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

Kapıyı sessiz olmaya çalışarak araladım ve yatağa bakmadan acelece içeriye girdim. Son kez koridora bir göz attım. Hala kimse yoktu.

Kapıyı açtığım gibi sessizce kapattım. Arkamı dönmekten çok korkuyor, Bulut'un yaralı ve savunmasız halini görünce ne tepki vereceğimi kestiremiyordum.

KAR TANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin