¦
Jimin'in benimle konuşmak istediği bir şey vardı. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Kafeye gidince öğreneceğim birazdan. Kafeye girdiğimde Jimin beni "Hyung hoşgeldin. Benim de seninle önemli bir şey konuşmam lazımdı." diye karşıladı. "Biliyorum Jimin, ben de o yüzden geldim zaten. Diğerleri yok mu?" diye karşılık verdim.
"Hayır, zaten hiç müşteri olmuyor bu saatlerde. Normalde Jungkook benimle duruyor ama ben seninle konuşacağım için onu da gönderdim." diye açıkladı kısaca. Başımı salladım ve "Hmm, pekala. Neymiş benimle konuşacağın bu önemli şey?" diye sordum.
"Bak Hyung. Biliyorsun, biz uzun süredir Jungkook ve Taehyung'la arkadaşız. Ve uzun süredir de Taehyung Jungkook'u seviyor." dedi ellerini birbirine kenetleyerek. Biliyordum. Sabah oldukça belli etmişlerdi zaten. "Ben de onları oldukça yakınlaştırmaya çalışıyorum." diye devam etti Jimin. "Jungkook bana şu ana kadar hiçbir şey anlatmadı. Ama Taehyung, benimle Jungkook'u sevdiğini paylaştı. Eğer Jungkook da Taehyung'u seviyorsa bile, bundan haberim yok."
Umarım o da onu seviyordur.
"İşte ben de bu yüzden sana söylemek istedim. Eğer Jungkook'tan bir şey çıkarsa, ya da onları yakınlaştıracak bir ortam olursa, yardım falan edersin öyle değil mi?" diye sordu gözleri parlayarak. "Tabii ki de yardım ederim. Hem eminim ki Jungkook da Taehyung'u seviyordur. Hem dediğim gibi, onun tatlı ve sevimli olduğunu söylemişti." dedim saçma yalanımı sürdürerek. Tamam, bu yalanı devam ettirmemem gerektiğini biliyorum. Bu kadar sık yalan söylemek de çok utanç verici ama cidden!
"Teşekkür ederim Hyung, cidden." dedi Jimin dediğim yalana sevinmeye devam ederken. "Ne demek Jimin, artık en yakın küçük tayfamsınız benim siz." dediğimde Jimin tatlı bir kahkaha atmıştı. "Neyiniz Hyung?" diye sordu gülerek.
"En yakın küçük tayfam." dedim tekrar.
"Oh, çok güzelmiş cidden! Böyle bir tayfanın içinde olduğum için çok mutluyum!"
"Hey, geç dalganı bakalım sen. Dediğim her şeye de bir kulp takacaksan..."
"Yah Hyung kızma hemen, sadece eğleniyordum ."
"Tamam tamam seni velet, şimdi gidiyorum ben. Kendine iyi bak ve diğer tayfaya selam söyle."
"Peki Hyung, görüşürüz."
"Görüşürüz Jimin-shi."
~~~~
"Namjoon! Ben geldim. Burada mısın?" diye seslendim ayakkabılarımı çıkarırken. Ama karşılık alamadım. Sanırım Namjoon evde değildi. İçeri girdim ve odaları kontrol ettim. Evet, Namjoon yoktu. Çalışma odama geçtim ve Mantar ile ilgili dosyaları incelemeye başladım.
Kesinlikle bu kadar kolay olmamalıydı. Benim büroma bu kadar kolay bir şekilde bu notları nasıl bırakabilirdi? Yoksa birçok yardımcısı falan mı vardı? Ne olabilirdi başka? Yoksa dediği gibi çok mu zekiydi? Ne olursa olsun onu alt edeceğimden eminim. Şu ana kadar benim elimden kurtulan hiçbir suçlu olmadı. Gerekirse kendi ayaklarıyla benim yanıma gelecek.
Kapının kapanma sesiyle irkildiğimde, Namjoon'un geldiğini fark ettim. Zaten ondan başka kimse bu saatte benim evime girmezdi elbette.
"Namjoon?"
"Oh, benim Seokjin. Sen ne zaman geldin?"
"Çok olmadı, en fazla yarım saat."
Bir sessizlik olmuştu. Ne diyeceğimi kestirememiştim. Aç olabileceğini düşünerek "Şey, ben bu gece bir şey yemeyeceğim. Sen eğer acıktıysan mutfakta bir şeyler hazırlayabilirsin." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burglar love ¦ namjin
FanfictionBir hırs uğruna aldığı kararlar, hayatını çok boğucu yollara sürüklerken ister istemez o da kayboluyordu. Kendisinin düzenli zannettiği ama oldukça dağınık olan hayatının içerisinde yolunu bulamaz olmuştu artık. Sırlar üzerindeki koyu perde yok olan...