8 : to : 8

783 96 201
                                    

¦

Lanet olsun bütün gece uyuyamadım ve yüzümün de tüm gece aynı kızarmış haliyle kaldığına eminim.

Düşünüp düşünüp çıldırıyorum! Dün akşam ne oldu öyle? Aslında pek bir şey olmadı sadece Namjoon beni utançtan delirtti ve oldukça da yavşak davrandı. Yani sonuç olarak bunlar benim çıldırmama sebep oldu.

Namjoon'a görünmeden evden çıkmalıyım. Dışarıda kahvaltı yaparım zaten. En iyisi o uyanmadan direk evden tüymek.Kolumdaki saate baktım. 06.42. Tamam, daha uyanmamıştır. Evden çıkabilirim.

Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyorum ama ona gözükmek istemiyorum. Elbette dalga geçecek ve benimle uğraşacaktır.

Sırt çantamı koluma taktım ve sessizce odadan çıkıp kapıyı kapattım. Ufak adımlarla koridordan indim ve sonunda kapının önüne geldim. Evet Seokjin, bu kapıyı açıp çıkıyorsun ve sonra da gidiyorsun. Bam! Bu kadar. Hadi bakalım.

Elimle kapıyı yavaşça açtığımda arkamdan bir elin uzanıp geri kapattığını gördüm ve içimden sağlam bir küfür çektim. Yavaşça önüme döndüğümde, kolunu kapıya dayamış bir şekilde üstten bana bakan Namjoon'la karşılaştım.

"Bu saatte nereye Seokjin?"

"Ihmm, ekmek almaya gidecektim."

Kolundaki saate baktı ve kaşlarını kaldırdı. "Bu saatte? Ve bu halde?" diyerek eliyle üstümdeki üniformayı gösterince başımı salladım. "Evet evet, ben dışarıya hep üniformalı çıkarım. Hani şöyle iş aşkından falan." diye saçmalamaya devam ettim. Namjoon'un karşısında mantıklı konuşmamın hiçbir imkanı yok gibiydi.

Namjoon biraz daha üstüme doğru eğildi ve iyice kapının arasında sıkıştım.

"Emin misin?"

"E-evet." diyerek salak saçma kekelediğimde içimden kendime binlerce kez küfrediyordum.

"Dün geceki utangaçlığın hala sürüyor olmasın?" deyip yüzünü daha çok yaklaştırmıştı ve bu benim soğuk terler dökmemi sağlıyordu.

"Hm?" diyerek sorusunu yineledi.

"Tabii ki hayır, ne alakası var-" diye itiraz ederken bir anda geriye çekildi ve arkasını dönüp mutfağa doğru yürümeye başladı. Ellerini ovuşturarak yavaş adımlarla yürüyordu.

"Peki o zaman. Ben kahvaltıyı hazırlıyorum, sen de gidip ekmek al gel."

~~~~

Hufff, ellerim dondu. Bu saatte hangi salak ekmek almaya gider ki? Hem bakkal açık değilse ne olacak? Üstümdeki bu üniformayla bakkala gitmek çok utanç verici. Üstüne üstlük mont da giymemiştim. Şu anda donuyorum!

Ellerimi birbirine sürterek içlerine üfledim. Yine de ellerim hala aşırı soğuktu. Cidden, aklım almıyor. Bu Namjoon benim evime geldiğinden beri çok değiştim. O geleli sadece bir hafta oldu ama bütün her şeyim değişmiş gibi hissediyorum.

Ben asla bu kadar utangaç biri olmadım. Ki hala değilim. Sadece Namjoon'un karşısında oluyor. Ahh, bu cidden...

Bu şekilde düşünüp beynimin içine etmeye pek niyetim yok. Akışına bırakacağım. Utanç bile olsa, hayatımda hırs ve nefretten başka bir duygu olması da güzel.

Sonunda, bakkal orada. Ama bir dakika. Kapı kilitli. Hey, ama neden açmazlar ki bu lanet olası şeyi? Ben boşuna mı geldim buraya kadar? Şimdi eve dönersem, hem de ekmek almadan dönersem, Namjoon'a çok rezil olurum. Bu da büyük bir felaket olur.

Bakkalın önündeki kaldırıma oturup, ellerimi birbirine sürterek ısınmaya çalıştım. Ama ne fayda? Bakkalcı gelip açana kadar bu soğuk havada oturmam lazım. Ayrıca yer de çok soğuk, kıçım dondu be!

Sırtıma atılan montla başımı kaldırıp yukarı baktım.

"Kalk hadi kalk. Bu saatte bakkalın açık olmadığını bilmiyor musun? Hem ne diye burada bekliyorsun ki? Daha açılmasına da çok var."

Yani artık herhangi bir şey dersem yerin dibine aşırı derecede batmaya devam ederim o yüzden kesinlikle susmam gerekiyor. Hızlıca ayağa kalktım ve hızlı hızlı yürüyerek önden gitmeye başladım.

"Hey Seokjin! Dursana!"

Birkaç adımda yanıma gelen ve benimle birlikte yürümeye başlayan Namjoon'u takmadan hızlı adımlarla yürümeye devam ettim.

"Bu şekilde benden hızlı yürüyüp kurtulabileceğini mi sanıyorsun?"

"O uzun bacakların yüzünden, hayır."

"Doğru tahmin. O zaman ne diye hızlı hızlı yürümeye devam ediyorsun? Sanki bu boyla benden öne geçebilecekmiş gibi."

Bir anda durup arkamı döndüm. İşaret parmağımı ona uzatarak konuşmaya başladım.

"Sen boyumla dalga mı geçtin?"

"Evet."

"Ne cüretle!"

"Boyunun 170 olması cüretiyle."

"Hiç de bile, 171'im ben!"

"Hah, 1 cm. Ne olur ki ondan?"

"Ne yani? Sanki sen çok uzunsun da!"

Gözlerimi vücudu üzerinde gezdirdim. Tamam, bu dediğim biraz saçma bir şey olabilirdi.

"Seokjin, benim boyum 188."

Tamam, vazgeçtim. Dediğim aşırı saçma bir şeydi.

"Ne olmuş 188'se? Önemli olan boy değil zekadır bir kere zeka! IQ'n kaç ki senin? Çattık be!"

Ben yine eve doğru yürümeye başladığımda arkamdan gelmeye devam ediyordu.

"Hah, ne? IQ mu yarıştıracağız? O zaman hiç şansın yok maalesef."

Yine aniden durup yüzüne baktım.

"Neyin var ki kendine güveniyorsun? Eminim IQ'n 100'ü bile bulmamıştır-"

"148."

"Ne?"

"100'ü bile bulmaz dediğin IQ'm 148. Tabii senin için 148, 100'den büyük bir sayı sayılmıyorsa orası ayrı."

Lanet olsun. Dediğim her lafa bir cevabı vardı. Hem cidden o kadar yüksek IQ var mıydı ya? Varsa da beni bulmak zorunda mıydı şimdi?

"Tamam. IQ'n da boyun da yüksekmiş anlaşılan. Her neyse ben eve gidiyorum."

Peşimden gelmeye devam ediyordu.

"Seokjin-"

Bir anda canıma tak etmişti. Bırakmıyordu beni ya!

"Ne var ne? Sen ne istiyorsun benden? Buraya hiç gelmeseydin de ben rahat rahat yaşamıma devam etsem olmaz mıydı?! Ha? Benim güzel yaşamımı hiç mahvetmeseydin olmaz mıydı?! Söylesene!"

Bir anda yüzü düşmüştü. Eliyle yandaki marketi işaret etti.

"Marketten cips ve birkaç abur cubur alıp akşam evde film partisi yapalım mı diyecektim. Ama eğer öyle diyorsun, daha fazla o mükemmel ve rahat hayatına sıkıntı vermem merak etme. Sen kendi güzel hayatında güzel güzel yaşamaya devam edebilirsin."

¦

Fark ettiğiniz üzere, kitapta gerçek boyları yazmıyor. Aradaki farkı iyice açıp, Namjoon'un üstünlük kurmasını sağladım. Çünkü kısa Jin ve uzun Namjoon, aşırı mükemmel bir ikili.

Gaza geldim şu an ve gidip bir bölüm daha yazacağım. Bugün biterse yayımlarım.

Şimdilik görüşürüz
~~\♡

burglar love ¦ namjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin