19 : to : 19

520 80 66
                                    

Dikkat çekmemek için Namjoon'un davasına çok karışmamam gerekiyordu, ne yaparsam yapayım, her şeyi uzaktan ve gizlice yapmalıydım. Planımı Hoseok'a anlatsam mı diye çok düşünmüştüm ama hiçbir şeyi riske atamazdım. Her şeyi kendim ayarlamalıydım.

Elimdeki kahve bardağını çok fazla sıktığımı fark ettim ve yavaşça masaya bıraktım. Jungkook, Taehyung ve Jimin üçlüsü yanıma gelmişlerdi. Her zamanki gibi onların kafesindeydim.

"Hyung biz... Haberi duyduk. Ve şey, çok üzüldük." dedi Jungkook. Bir şeyler söylemekte zorlanıyorlardı. "Ne diyeceğimizi bilmiyoruz Hyung, ama bak, ne olursa olsun yanındayız, bunu bil yeter." dedi Jimin. Taehyung'un gözleri dolu doluydu, her zamanki gibi duygularını saklamakta zorlanmıştı.

Buruk bir gülümseme bıraktım yüzüme. "Biliyorum çocuklar." dedim yavaşça. "Bir şey söylemenize gerek yok, ben sizin sevginizden haberdarım her zaman."

Onlar da yavaşça gülümsedi ve Jungkook gözlerini kocaman açıp dudaklarını büzdü. "Hyung, şey, sarılabilir miyim?" dedi tatlıca. Kollarımı kocaman açtım ve "Hepiniz gelin buraya." dedim, sesim titriyordu .

Hepsi birden gelip bana sarıldılar ve kollarımı onlara sıkıca sardım. Onlar benim küçük kardeşlerim gibiydiler. Aralarındaki garip ilişkiyi her zaman sevmiştim ve bana da gerçek abileri gibi davranırlardı. Cidden çok seviyordum onları.

Gözümden yavaşça bir yaş süzüldü. Onlar da çoktan ağlamaya başlamışlardı bile. Uzun süre sarıldık öyle. Taehyung ağlamasını durduramamıştı bir türlü, Jungkook onu teselli etmeye çalışıyordu. Ben de çok ağlamıştım ve şimdi kendimi zor tutuyordum.

Daha fazla durmamalıydım burada. Kızımın yanına da gitmem gerekiyordu . Ayağa kalktım ve "Çocuklar, kendinize iyi bakın ve daha fazla ağlamayın." dedim gözlerimi silerek. "Ben gidiyorum, görüşürüz ." diyerek çıktım kafeden. Son kez baktım kafenin tabelasına, Flower Friends Cafe, FFC.

Eve vardığımda ağlamamam gerektiğini biliyordum ama kendime engel olamıyordum, gözyaşlarımdaki vanalar açılmıştı ve kapanmak bilmiyordu sanki. Eve bu halde girmemeliydim ama artık Soojin'den ne kadarını saklayabilirdim ki bu durumun? O her şeyi kendiliğinden anlıyordu zaten.

Eve bitap bir halde girdim. Soojin anında yanıma geldi ve "Bütün gün neredeydin baba? Kısa sürecek demiştin." diye sitem etti bana. Holün girişine çöktüm hemen, daha fazlasına gidecek gücüm yoktu. Soojin de yanıma çökmüş ve ellerimi tutmuştu. "Ne oldu baba?" dedi meraklı ve endişeli gözlerle. 5 yaşında olmasına rağmen benden daha olgundu bu çocuk. Yetişkin bir insan gibi bakıyor, öyle de davranıyordu. Bu bazen beni korkutmuyor değildi ama şimdi bunu düşünecek durumda olduğumu da sanmıyordum.

"Kızım." dedim ve minik ellerini öptüm. "İşim biraz uzadı da, yoksa erken gelecektim." Bana hiç de inanmış gibi bakmıyordu. "Bana yalan söylememen hakkında ne konuşmuştuk?" dedi ellerini beline koyarak. Çok tatlıydı, kötü bir durumda olmama rağmen acıyla gülümsedim, acıdan belki de patlayabilirdi kalbim. Belki de bu yüzdendi bütün sitemlerim. Yanımda Soojin olmasaydı haykırırdım geceye doğru hayatın haksızlığını ama bulamıyordum kendimde o yalnızlığı.

"Haklısın." dedim gülümseyerek. Gözlerim dolu dolu olmuştu. İğrenç göründüğüme emindim, saçım başım darmadağın olmuştu. Bu halde daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum, hatta artık dayanmak da istemiyordum. Kendimi tüm gün sıkmıştım ağlamamak için, şimdi ne duruyordum?

Minik ellerini avuçlarımın içine aldım. Göz gözeydik. "Sana bir şey söyleyeceğim." dedim yüzümdeki acı tebessümle. Kapının girişinde oturmuş, baba-kız, saçma bir şekilde duruyorduk. Gören bizi cidden deli sanırdı ama ikimizin de şu an nerede oturduğumuzu önemsemediğimiz belliydi. Sadece birbirimize odaklanmıştık.

burglar love ¦ namjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin