Geldim. Bölümü çabucak yazabilmek için uğraştım. Aslında akşama doğru atmayı planlıyordum ama beklediğimden çabuk bitirdim.
İyi okumalar 💜
¦
Namjoon sakince yürümeye devam etti ve nehrin oralarda durdu. Burası oldukça tenha bir yerdi ve insanlar çoğunlukla bu yolu kullanmazdı. Ayrıca devletin bile unuttuğu bir yerdi ve güvenlik kamerası bile olmayan bir yerdi, burayı seçmiş olmaları gayet mükemmeldi.
Nehrin aşağısına hızlıca baktığında yerde yatan ve sürüklenmek üzere olan bir ceset gördü. Taehyung cesedi kıyafetinden bir yere sabitlemiş ve suda sürüklenmesini engellemişti. Aşağıda bir işaret bekliyordu ve o zaman akıntıya bırakacaktı cesedi.
Seokjin'in adım seslerini duyduğunda Namjoon hızlıca arkasını döndü ve elini sıkıca tutarak yanına çekti Seokjin'i. İkisi birden aşağıya baktılar, başlarını aşağı yukarı salladılar birbirlerine bakarak. Taehyung da işareti almış gibi cesedi sopayla ittirdi ve onun gidişini izlediler bir süre.
Taehyung kayalıklardan hızlıca tırmanarak onların yanına çıktı ve "Jimin hala boş boş konuşuyormuş. Tüm polislerin nutku tutulmuş ve hiçbir şeyin farkında değiller. Acele edin." dedi ve onların bir şey demesine fırsat vermeden oradan gitti. Jungkook'un yanına gidiyordu, Soojin'i evden alıp beraber havalimanına götüreceklerdi.
Seokjin ve Namjoon da bir süre beraber yürüdüler ama sonra ayrılmak zorundaydılar.
Onlar da havalimanına gidiyorlardı, biraz daha sabrettiklerinde kurtulacaklardı buradaki her şeyden.Jimin çenesi yorulmuş bir şekilde konuşmayı kesmişti. Neredeyse tüm polisleri etrafına toplamış, onlara fıkralar ya da boş şeyler anlatıyordu. Ama kendisini dinlettirebiliyordu ki, çok işi olmayan polisler için de bu bir eğlence haline gelmişti ve onu pür dikkat dinliyorlardı.
Jimin telefonuna gelen çağrıyla artık konuşmasına gerek olmadığını anladı ve telefonu gerçekten çalıyormuş gibi hemen alıp kulağına götürdü.
"Evet anne, evet. Tamam, ama kendisi de orada olacak öyle değil mi? Anlıyorum. Peki, hemen oraya geleceğim şimdi, sadece biraz daha beklesin!"
Rol gereği yaptığı sahte konuşmadan sonra telefonu kapatıp polislere döndü ve "Üzgünüm, önemli bir işim var ve gitmeliyim. Daha sonra tekrar gelirim ha?" dedi ve gülümsedi. Polisler bu cana yakın ve sevimli çocuğu sevmişlerdi." Görüşürüz Jimin." diyerek uğurladılar onu ve sıkıcı sayılabilecek bir gündeki işlere devam ettiler.
Hoseok işleri iyice kontrol ediyor ve karakoldaki kaçırılma vakasının öğrenilmesini en geç zamana çekmeye çalışıyordu. Oradan gönderdiği kişi geri gelince her şey öğrenilecekti, bu kaçınılmazdı. Ama meseleyi Başkomiser Bang ele alıp kendi istediği gibi şekillendirince hiçbir problem kalmayacaktı.
Taehyung ve Jungkook Soojin'i hazırlamış, bavulları toplamış ve taksiye binmişlerdi. Soojin'in sorularına boğulmuşlardı bolca ve dedikleri tek şey, onu babalarının yanına götürdükleriydi.
"Babam bana mektuplar yazmıştı. Orada bahsettiği yere mi gidiyoruz?" diye sordu Soojin ama çocuklar neden bahsettiğini anlamamışlardı ve sadece evet deyip geçiştirdiler. Jungkook Soojin'le sohbet ediyor, Taehyung da genel ortam durumlarını öğrenip her şeyi beyninde toparlıyordu.
Havalimanına vardıklarında gözleri Seokjin'i ve Namjoon'u aramıştı ama henüz gelmemişlerdi. Endişeyle etrafa bakmaya devam ediyorlardı. Bir şey olmuş olabilirdi, yakalanmış olabilirlerdi. Operasyon boyunca telefonları kullanmak da yasaktı ve bu yüzden birbirlerini arayamazlardı. Sadece beklemek zorundaydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burglar love ¦ namjin
FanfictionBir hırs uğruna aldığı kararlar, hayatını çok boğucu yollara sürüklerken ister istemez o da kayboluyordu. Kendisinin düzenli zannettiği ama oldukça dağınık olan hayatının içerisinde yolunu bulamaz olmuştu artık. Sırlar üzerindeki koyu perde yok olan...