BÖLÜM 8: HÜZÜN YEŞİLİ
Yanmayı göze alan biri ateşten korkar mı?
Ben korkuyordum. Adımlarım beni sonu olmayan yollarda sürüklerken tutunduğum tek şey düşüncelerimdi ve ben onların ne kadar çatlak olduklarını unutmuştum.
Bir bir zihnimin çatlayan yerlerinden sızıp içime çöreklenirken nefesimi tuttum ve sonra arkamı döndüm. Yoktu. Sahi ne bekliyordum ki onun orada olmasını mı?
Dudaklarımı dişleyip zihnimin karanlık tarafına ışık olan titrek mumu söndürdüm çünkü Yeşil Gözlü iyi biri değildi hatta bunu kendi ağzıyla söylemişti. Ama sorun şu ki o bu kötülüğün, dediği tehlikenin hangi konumundaydı.
İçimden bir ses arkamı dönüp o sokağa girmemi ve bütün olanları kendi gözlerimle görmemi isterken bu düşünceyi elimin tersiyle hemen ittim. Kesinlikle o sokağa gitmeyecektim.
Düşüncelerimle arama perde gibi inen telefon sesiyle elimi cebime attım ve ekranı göz hizamda tuttum. Arayan dedemdi. Onları bu aralar çok fazla ihmal ediyordum biliyorum ama benim bile kendime ayırdığım bir vakit yoktu ki. Aramayı çok bekletmeden açtım ve anında dedemin tatlı ama huysuz sesi kulaklarıma ulaştı.
“Kızım?”
“Efendim dedeciğim,” dedim ve insanlara dikkat ederek ilerlemeye başladım. Bu şehrin kalabalığından ve kalabalığın getirdiği gürültüden nefret ediyordum.
“Efendim dedeciğim,” diye beni taklit ettiğinde istemeden de olsa gülmüştüm. Benim gülüşüm ise onu sinirlendirmişti.
“Efendim dedeciğim, diyeceğine alo dede desene,” dediğine söylediği şeyi anlamamıştım.
“Ne farkı var ki dede?”
“Nasıl ne farkı var telefon açılınca arayan alo der ya hani sende bizi ararsan telefon açılınca alo dersin,” dediğinde sesindeki huysuzluk ve kurduğu cümledeki uyumsuzluğa rağmen neyi kast ettiğini anlamıştım. Kısacası 'Bizi sen ara.' diyordu.
“Valla dedeciğim hiç vaktim yok. Yetişemiyorum dünyanın hızına,” dediğimde sesimdeki bitkinliği anlamış gibi hemen yumuşadı.
“Tamam kızım ama bizi de ihmal etme. Biz de seni her özlediğimizde arayamıyoruz. Müsait misin değil misin, bilmiyoruz.”
Dedemin haklı olduğunu biliyordum bu yüzden bir dahaki sefere onlar aramadan ben onları arayacaktım. Birkaç saniye sessizce hatta kaldıktan sonra dedem tekrar konuşmaya başladı.
“Ee kızım sen nasılsın, Ece kızım nasıl, paranız var mı?” dediğinde aklıma evde bıraktığım Ece gelmişti. Onu en son bıraktığımda uyuyordu ve yine öyle olduğunu düşünerek “Valla dedeciğim ben iyiyim, Ece nasıl bilemem ama evden çıktığımda uyuyordu. Son olarak bana yetecek kadar param var benim,” dedim.
Önünden geçtiğim mağazanın vitrindeki oyuncak dikkatimi çekerken olduğum yerde durdum ve yolun karşı tarafında oturan kimsesiz çocuğa baktım. Dedemin hattan sesi geliyordu ama anladığım söylenemezdi. Mağazaya girip vitrindeki oyuncağı işaret ettim mağazada çalışan görevliye ve “Kızım,” diye seslenen dedeme “Dede bir dakika bekler misin?” deyip çalışana döndüm.
Mağaza çalışanı vitrindeki oyuncağın aynısıyla bana doğru adımlarken çantamdan cüzdanımı çıkardım.
“Ne kadar?”
Çalışan oyuncağın etiketine bakıp “50 TL” deyince bir an üniversite öğrenci olarak almakta kararsız kalsam da o küçük çocuğun sevineceği düşüncesi elimdeki oyuncağı almamı sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADA ◐Tamamlandı.◑
Teen FictionHayatta hiç yalnız olduğunuz zamanlar ya da yerler oldu mu? Tek kişilik yatakta iki kişi uyudunuz mu mesela? Her gece uyumadan önce yanınıza size güç veren bir bedenin uzandığını hayal edin, sizi her daim koruyup kollayan bir beden. Müzik dinlerken...