BÖLÜM 11: ÖLÜMGece; bütün kirlere, pisliklere, kanlara örtü olurken bakışlarım o örtünün altında kalanları görüyordu. Geceyi yırtmak istiyordu gözlerim o, yerde kanlar içinde yatarken...
Yutkundum.
Acı geldi ve yüreğimin tam ortasına çöreklendi. Bu tarifi olmayan bir acıydı ve yanında getirdiği başka bir duygu ise kaybetme korkusuydu. Bu sahne o kadar net oynuyordu ki göz bebeklerimde biliyordum bu perdenin finalinde de birileri ölecekti tıpkı anne ve babamın öldüğü gibi.
Zihnimin çarkları, kana bulanmış beyaz halıyı gözlerimin önüne getirirken ben hâlâ o günde takılı kalmıştım. Bedenim donmuş hiçbir şekilde hareket edemiyordum. Sonra karanlık geceye acı dolu bir inilti karıştı, gözlerimi kapatıp açtığımda zihnimde gök gürültüsüne benzer bir ses yankılandı. Yerimden sıçrayıp Yeşil Gözlü'ye doğru bir adım attım.
Yeşil Gözlü adımı söyledikten sonra gözlerini kapatmıştı. Belki de benim hayal olduğumu düşünüyordur. Zihnimin derinliklerinden bana yabancı olan o kadar düşünce geçerken kendime gelmeye çalıştım.
Eğer bir şey yapmazsan o ölecek!
Parmaklarımı saçımın arasına daldırdım ve kafamı iki avucumun arasında sıkıştırmaya çalıştım. Belki...belki de hiç böyle bir şey yoktu ve bu yine zihnimin bana bir oyunuydu.
Soluklarım hızlanırken o tekrar inledi. Acı bütün vücudunu sarmış gibi kasılırken korkak adımlarla biraz daha yaklaştım ona. Nefesim gökyüzüne karıştığı her saniye ölümün akıl almaz kokusu başımı döndürüyordu.
“Tugay?” dedim fısıltıdan farksız bir sesle. Böyle bir şeyin sadece hayalden ibaret olmasını istiyordum ama o feri sönmüş yeşil gözlerini zorlukla açıp bana baktığında gözlerine damlayan kara lekelerin içine sürüklendiğini hissettim. Ay ışığının vurduğu teni, kan kaybettikçe daha da sarı rengi alıyordu.
“Yardım et.” Sesi çatallaşmış ve yorgun geliyordu. Söylediği sözcükler zihnimde yankılanınca bedenimin kontrolünü ele geçirdim. Dolan gözlerimi umursamadan koşar adımlarla yanına gittim ve dizlerimin üzerine oturup nabzını kontrol ettim.
“Ar...ara,” gözlerini kapattığı an söylediği cümle havada asılı kaldı ve gözyaşlarım yanaklarımdaki yerini alıp canımı yakmaya başladı.
“Tugay, Tugay gözlerini aç. Yalvarırım gözlerini aç. Allah'ım lütfen ona bir şey olmasın, ölmesini istemiyorum.”
Yeşil Gözlü odağını kaybetmiş ve siyah lekeleri iyice artmış gözlerini tekrar benim yaşlarla ıslanmış gözlerime çevirdi ve öksürükleri arasında “Doğukan'ı ara,” diye mırıldandı. Daha fazla kan kaybetmemesi gerekiyordu bu yüzden dediğini yaptım ve elimi cebine atıp telefonunu parmaklarım arasına aldım. Siyah telefonun ekranı aydınlanırken birkaç saniye şifre isteyen ekrana baktım. Yeşil Gözlü ise zorla açık tuttuğu gözlerini yarasına indirmişti.
Korkudan titreyen parmaklarım elimdeki telefonun da titremesine sebep olurken “Şifren ne?” dedim. Yeşil gözlünün yüzü ekşi bir hâl alınca canının yandığını anlamıştım. Kendini kasması ise çenesinden anlaşılıyordu.
“1999”
Titreyen parmaklarımı kontrol etmeye çalışarak şifreyi girdim ve açılan ekrandan rehbere girip Doğukan isminin üzerine tıkladım. Birkaç dakika çaldıktan sonra telefonu açmıştı ve onun konuşmasına izin vermeden hızlıca konuştum.
“O...o yaralandı çok fazla kan kaybediyor,” dediğimde hattan kalın erkek sesi ulaştı kulağıma ve ona nerede olduğumuzu söyleyip o gelene kadar Yeşil Gözlü'nün yarasına bastırmamı istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADA ◐Tamamlandı.◑
Teen FictionHayatta hiç yalnız olduğunuz zamanlar ya da yerler oldu mu? Tek kişilik yatakta iki kişi uyudunuz mu mesela? Her gece uyumadan önce yanınıza size güç veren bir bedenin uzandığını hayal edin, sizi her daim koruyup kollayan bir beden. Müzik dinlerken...