BÖLÜM 21: SEBLATugay'dan
Bazen olur ya çok güzel bir an yaşıyorsundur. İşte o an aklından geçen düşünce keşke her zaman bu anda kalsam oluyor. Bazen de öyle anlar yaşıyorsun ki, o anın etkisinden kurtulmak için zamanın oldukça hızlı akmasını istiyorsun. İşte ben bu iki kavram arasında sıkışıp kaldım ve zihnimden geçen şu anki düşünce yalnızca zamanı bir çerçeveye sıkıştırmak gibi bir şansım olsaydı bugünü o çerçeveye sıkıştırır ve o çerçeveyi zihnimin en güzide yerine asardım. Tam olarak aklımdan geçen şeylerdi bunlar. Çerçeveletmek istiyordum bugünü çünkü birçok gerçek tokat gibi yapışmıştı yüzüme. Mesela korkularım, onlar öyle bir çarpıştı ki; değil yüzümü, yüreğim boynunu bükmüştü.
Ölüm.
Bu gerçek anne ve babamı İstanbul depreminde kaybettiğimden beri uzun, keskin bir tırnakla derince yüreğime kazınmıştı. Onları kaybettiğimde henüz altı yaşında bile değildim. Onların ölümü kıyamet, onların ölümünden sonra yaşadığım hayatsa tamamen cehennemdi benim için. Şimdi ise o cehenneme odun atacak başka bir kişi girmişti hayatıma; Ada.
Ada'yla ilk karşılaşmamızda anlamıştım onun da benim gibi biri olduğunu. Bu hayatta oldukça yaralıydık ikimizde ama ben, yaralarıma rağmen yaşamaya çalıştıkça o yaralarıyla birlikte ölmek istiyordu. Belki de yaşamayı benden daha çok istiyor ama nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Bilen bilir insan; birileri için şu hayatta yaşıyor ve o birileri de ölüyorsa pusulasını kaybetmiş bir varlığa dönüşüyordu.
Düşünceler fil yutmuş boa yılanı gibi beni yutmaya çalışırken daha fazla düşünceler içinde çırpınmayı bırakıp arabayı çalıştırdım. Gözüm yan koltuktaki ilaçlara kaydığında derin bir nefes aldım ve soğuk olmasına rağmen arabanın bütün camlarını sonuna kadar indirdim.
Alev alevdi içim ve bu cehennemin harlandığının kanıtıydı. Cehennem odun istiyordu daha büyük ateş istiyordu bense o ateşin içinde yanmaktan değil, küle dönmekten korkuyordum. Çünkü en başından beri o ateşte yanan bendim. Benim zihnim, benim düşüncelerim, benim duygularım ve en önemlisi benim ruhumdu.
Gündüz güneşinin göğe yükselmesiyle trafik yoğunlaşmıştı buna rağmen gelirken ki hızımın iki katıyla dönüyordum eve. Kafamın içinde eve girdiğim zaman yapacağım şeyler dönüp dolaşırken derin bir nefes alıp parmaklarımın hemen altındaki direksiyonu sıktım. Bütün öfkemi ondan çıkarmak ister gibi.
Araba evin önünde durduğunda sakin olmaya çalışarak koltukta duran ilaçları alıp arabadan indim. Dışarısı sakindi zaten bu soğukta kim dışarda ne yapardı ki? Güneş vardı ama ısıtmıyordu. Bahçe kapısını açıp içeri girdiğimde Doğukan'ın da evden çıktığını gördüm. Doğukan kapıyı kapattığında bana döndü. Yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı.
“Tek misin?” dedi gözleriyle arabayı tararken. Ondan böyle bir soru beklemediğim için tek kaşımı sorgular anlamda kaldırıp “Tek misin derken?” dedim.
Doğukan'ın yüz ifadesi sararırken kötü bir şey olduğunu anlamıştım. Zihnim, kötüye dair bir sürü senaryo üretmiş bir şekilde gözlerimin önüne sunarken yutkundum ve ayaklarımı kontrol edebildiğim ilk an Doğukan'a doğru yürüdüm.
“Kötü bir şey oldu,” dedim korkarak o ise başını onaylar anlamda sallayıp biraz önce kapattığı kapıyı tekrar açıp benim içeri girmemi bekledi. Gözlerim Doğukan'ın üzerinden ayrılmazken içeri girdim ve evin içindeki sessizlik içime daha kötü bir hissin doğmasına sebep oldu.
“Anlatacak mısın artık?” dedim Doğukan'ın suskun tavrına daha fazla dayanamadan. Doğukan boğazını temizleyip bana döndüğünde “Oğuzhan, Ada ve Ece nerede?” dedim. Bu soruyla birlikte her şey zihnimde daha net bir şekilde şekillendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADA ◐Tamamlandı.◑
Teen FictionHayatta hiç yalnız olduğunuz zamanlar ya da yerler oldu mu? Tek kişilik yatakta iki kişi uyudunuz mu mesela? Her gece uyumadan önce yanınıza size güç veren bir bedenin uzandığını hayal edin, sizi her daim koruyup kollayan bir beden. Müzik dinlerken...