|BÖLÜM 18 •ÇIPLAK•|

96 20 0
                                    


Şu an gözlerimi çevirdiğimde her saniye gördüğüm, yıldıza ithaftır bu bölüm. Öyle güzel duruyor ki gökyüzünde, bende kelimeler ne kadar vasat duruyorsa gökyüzünde yıldız o kadar güzel duruyordu işte.

BÖLÜM 18: ÇIPLAK

"Kelimeler ölür mü baba?"

"Ölürler kızım."

"Peki onları kim öldürür?"

"Her şeyi öldüren, yakıp yıkan."

"Onlar kim peki baba?"

"İnsanlar kızım, insanlar..."

"Yaşatmayı bilmez mi bu insanlar baba?"

"Bilmezler kızım, bilseler de yaşatmazlar."

"Yaşatmıyorlarsa öldürmesinler de baba, söyle onlara öldürmesinler!"

"Öldürmesinler baba," dedim gözlerimi aralarken. Rüyamda gördüğüm şeyi sayıklayarak uyanmıştım ama rüyamda tam olarak ne gördüğümü hatırlamıyordum. Dün gece Tugay gittikten sonra eve gelmiştim ve ruhumun ağırlığını, bedenimi taşıyabilecek masama bırakmıştım ve birkaç kelime karalamıştım sanırım dün gece uyumadan önce babam ve annemi düşündüğüm için rüyamda ikisini harmanlanmış bir şekilde görmüştüm.

Boğazım kurumuş bir halde yataktan doğrulduğumda evin içinden sesler geldiğini duydum ve kendimi içime oturan korkuya kaptırmadan temkinli hareketlerle yatağımdan kalktım. Odamın içinde ses çıkarmadan kapıya kadar ilerledim. Zihnimin içinde yankılanan tek bir kelime kanımı kızgın korkum altında kurutuyordu.

Hırsız!

Anne ve babamı benden alan câni insan! O gün anne ve babam öldükten sonra daha çok korkar olmuştum hırsızlardan, bende başka bir etki bırakmıştı. Sanki karşılaşacağım başka bir hırsız hayatımdaki benim için değerli olan kişileri çalacakmış gibi hissediyordum.

Bir elim göğsümün üzerinde yumruk kadar olan kalbimin korku dolu atışlarını avuçlarken, diğerini kapıya yaslamıştım. Kulağımı kapıya yasladığım elimin hemen yanına yaklaştırdım ve içerdeki sesi daha iyi algılamaya çalıştım.

İlk başta pek ses duymasam da sonradan kıkırdama sesleri geldi ve ardından kulağıma Ece'nin sesi ulaştı. İşte o zaman kalp atışlarımın dinginleşeceğini sanarken, kalbim çok farklı bir ritimde göğüs duvarımı tekmelemeye başladı. İçimde bir şeyler eğildi ve kalbim her kasılıp gevşediğinde içime doğru eğilen şey, kalbime battı.

Kapıdan uzaklaştım ve bedenimi tekrar yatağa bıraktım. Yorgun gözlerim tavanımdaki yerini alırken, odama usul usul süzülen gün ışığına çevirdim bakışlarımı. Aralık ayının ikinci haftasındaydık ama bu bir haftadır güneş yüzünü eksik etmiyordu insanlardan. Bir süre pencerenin gerisinde kalan hayata uzandığım yerden baktım, aslında pencerenin gerisinde kalan hayat umrumda değildi benim gördüğüm tek şey zihnimin içinde gezinen sahnelerdi.

Birçok soru vardı kafamın içinde ama bir türlü bu sorulara verebileceğim mantıklı bir cevap yoktu. Yarım saat boyunca hareket etmeden olduğum yerde gözlerimi bir pencereye bir de tavana doğru çeviriyordum ama birkaç saniye önce odamın kapısının çalınmasıyla gözlerim kapıya kaydı.

"Ada?"

Ece'nin sesini duyduğum an içimde adını koyamadığım bir duygu şahlandı. Gözlerimi yumup içimdeki kargaşadan sıyrılabildiğim ilk an "Efendim," dedim soğuk ve mesafeli bir sesle. Çünkü Ece bunu hak etmişti. Ben onun için endişeden deliye dönecek hale geliyordum ama bu Ece hanımın umrunda olmuyordu.
"Kahvaltı hazır, istersen gel."
Ece'nin kapının önünde durduğunu biliyordum ama odaya girmemişti sanırım bundaki en büyük etken bendim, bunu umursamadım ve yatağımdan doğrulup "Tamam," demekle yetindim. Ece'nin bedeni kapının önünden uzaklaşırken saatin kaç olduğuna bakmak için çalışma masama doğru yürüdüm ve telefonumu elime aldığımda bildirim geldiğini belirten mavi ışığa göz devirip ekranı açtım. Artık benim için iki günde klasikleşmiş günaydın mesajına baktım.

ADA  ◐Tamamlandı.◑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin