"Güzel yalan ama
ben doğruyu biliyorum."Güneş bulutların arasından gülümsüyordu. Dinen yağmur ile dört bir yanı toprak kokusu sarmıştı. Şöminede yanan ateş sönmüş tekrar yakma girişiminde bulunmamıştım. Ellerimin arasında dumanı tüten çayın sıcaklığı yüzüme vururken sessizliği dinliyor , zaferimin tadını çıkarıyordum.
Güzeldi , yüzlerindeki ifade çok güzeldi. Gözlerine yerleşen endişe tohumları çok güzeldi. Satranç gibiydi. Beyaz veya siyah taşları alman önemli değildi. İlk hamleyi yapmak kazandığın anlamına gelmezdi. Önemli olan son hamleydi. Oyunu bitirecek son hamle de şahı almaktı. Beyaz veya siyah olman değersizdi. Taşını koruyamıyorsan değerin yoktu. Onlarda bunu yapacaklardı. Taşlarını koruyamayacak ilk hamleyi yapmanın maçı kazandıracağına inanacaklardı. Öyle ya Owen ve James yanlarından ayrıldığım an korumalarını iki katına çıkarmışlardı. James'ın düşüncelerini değiştirmiştim. O masaya kendime inanarak oturduğumu anlamıştı. Ama Owen için aynısını söylemek güçtü. Yanlarına gelmemi abim ve ablamın bir oyunu olduğunu düşündüğüne emindim. Sonuçta Ateş Bozkurt ve Alev Bozkurt kardeşlerini tehdit eden birine karşı öylece duramazdı.
Abimin yüz ifadesini hatırladım. Londra'ya geleceğimin duyulduğunu ve James'ın beni saklamaları gerektiğini söylediğini söylerken yüzünde büyük bir alay vardı. Kız kardeşini tanıyordu. Ne dersin seni saklamalı mıyım ? Esaret altında yaşamak ister misin ? dediğinde benden önce gülmeye başlamıştı. Komikti , çok komikti. Fakat nedense James ona cevap verdiğimde gülmemişti. Espri anlayışı çok çabuk değişmişti. Oysa bu sadece başlangıçtı. Yapacağım hamleler onu sarsacak arka arkaya darbeler vuracaktı. Ama o masada ki biri diğer hamlelerimi görecek kadar yaşamayacaktı.
James bana Yin-Yang'dan bahsetmişti. Benim için iyilik ve kötülük değildi. Ölüm ve yaşamdı. O geceyi anlatırken hissettiği her bir duygu hala tazeydi. Üzerinden yirmi sekiz yıl geçmesine rağmen onun zaferi ona güç vermeye devam ediyordu. Onun zaferi ölüm ile gelmişti. Ölümün geldiği gün yaşam da gelmişti. James dengeyi bozduğunu sanarken yeni bir denge kurulmuştu. O gece Suskunlar ölmüştü. Dolunay külleri kendine saklamıştı. Ve artık külleri geri vermek için geri sayıyordu.
Dolunay yakında yükselecekti.
Bacaklarıma sürten tüyler ile bardağı bırakıp kedimi kucağıma aldım. "Kar Tanem ,"başını öpüp göğsüme yasladım. "Sevdin mi burayı ? Bir süre burada kalacağız ama sonra geri döneceğiz," mırıldanıp kollarım arasına iyice yerleşti. "Annen dün çok güzel şeyler başardı biliyor musun ? İlk oyunu kazandım," sözlerimi anlıyor gibi dikkatle yüzüme bakıyordu. "İkinci , üçüncü , dördüncü...hepsini kazanacağım ,"kimse olmadığı için dudaklarımı büzüp mırıldandım "ama sanırım bir oyun berabere kalacak. Kazanan ve kaybeden de olmayacak." Rüzgar'a karşı kazanacak veya kaybedemeyecektim. Berabere kalacaktık belki de çoktan kalmıştık. Bu konuda konuşmuyordum. Kaya ve Aren çok üzerime gelmiyorlardı çünkü biliyorlardı. Bu konuyu muhatabı ile konuşmak istiyordum. Muhatabım ise onunla daha yüz yüze gelememiştim. Şirkete geldiğimde arabasını görmüştüm ve orada olduğunu biliyordum. O beni görmüş ama ben görememiştim. Gördüğüm zaman izleyeceğim yol kesinleşecekti. Kar Tanesi düşüncelerimi duymuş gibi patisini elimin üstüne koydu. "Yine yaptım değil mi ? Sevdiğim adamdan bir işmiş gibi bahsediyorum ," iç çektim." Tamam endişeliyim hatta korkuyorum. Ayrılma sebebimiz Rüzgar olmasından korkuyorum." fısıltım ile Kar Tanesi başını boynuma sürttü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu Suskunlar
Novela JuvenilSu , ateşi sevmişti. Ateş su için kendini yakmış geriye kor kalmıştı. Su donmuş buz olmuştu. Buzu eline alanlar onu tutamamış yere atmıştı. Buz kırılmış ve darbe almıştı. Kor görmüştü veya görecekti. Okyanus yanmaya başlayacaktı. Ve ateş olan a...