Multimedya: Tessa Martin
Multimedya: Beba Rexha - I'm A Mess
Keyifli okumalar...
⛧
Sinir bozucu alarm'ın sesi durmadan kulakları çınlatırken James homurdanarak yataktan kalktı ve telefonunun alarmını bulanık görüşünün ardından kapattı.
Sabah güneşinin ışığı sarı, mat perdelerin kenarlarından süzülüp parkeyi aydınlatıyordu.
James, yatakta oturur pozisyona gelerek gözleri uykulu halde dağınık saçlarını karıştırdı. Sırtını ve kollarını gererek belini çıtlattı. Bir süre uykulu ifadesinden uzaklaşmak için yatakta otururken en sonunda ayaklandı ve kalktı.
Saate bakmamıştı. Alarmı onu genellikle 05.30 gibi uyandırırdı. Saatte o civarlarda olmalıydı. Dolaptan gri tişörtlerinden birini aldı fakat giymeden elinde tutarak odadan çıktı.
Mutfağa girerken dolaptan bir mısır gevreği çıkarıp sütle birlikte kaseye boşalttı. Uykulu olduğu hissten nedense bir türlü kurtulamamış, yaşayan bir ölü gibi hareket ediyormuş gibi hissediyordu kendini.
En sonunda elindeki tişörtü fark ettiğinde onu üzerine geçirip masaya oturdu.
Daha 5 dakika olmamıştı ki rahatsızlık hissiyle yerinde kıpırdanıp tişörtü bir çırpıda çıkarıp koltuğa fırlattı. Amerikan mutfak olduğundan tişört koltuğa kadar ulaşabilmişti.
Kendini cidden hareket eden, ruhsuz biri gibi hissediyordu. Özellikle şu bir kaç günde bu his biraz daha kabarmıştı. Kararsız kalıyor, fikir ayrılıklarında kalıyor, canı sıkılıyordu.
Bir de bilincinde bir rüya var ki onu bilinmezliğe sürükleyip duruyordu...
James, masadaki kaseyi kenara itip kaç haftadır aşinası olduğu rüyalardaki görüntüleri düşündü.
Bir sinema salonu görüyordu. Etraf karanlık ve sessizdi. Film oynuyordu fakat onun bile sesi duyulmuyordu. Hemen yanında ışık gibi parlayan biri duruyordu fakat James o kişinin kim olduğunu bilmiyordu. Saçları, Rapunzel'in şarkı söylediğinde parladığı sarı saçları gibi dökülüyordu omzunda. Gözleri, güneş gibi sarı ışıklar yayıyordu ama bu korkunç bir manzara değildi. Aksine o kadar güzeldi ki.
Başka bir rüyada bir lunaparktaydı. Güldüğünü hatırlıyordu. Evet, evet gülüyordu. Yanında, gün ışığı gibi parlayan saçların savruluşunu hatırlıyordu. Beyaz teninden yükselen ışık...
Bir kanyon'un ucundaydılar. Bir ağaca asılmış çift kişilik bir salıncağın üzerinde oturuyorlardı. Salıncak çift kişilikti ve ikiside yan yanaydı. O rüya, James'in en ayrıntılı hatırladığı rüyaydı. Kendini bir meleğin yanında oturuyor gibi hissediyordu. Omzunda bir baş hissediyordu, o güneş gibi ışıldayan saçların kendi omuzlarından aşağı süzüldüğünü hatırlıyordu. Sonra ışığın taneleri omuzlarından çekiliyor ve ela gözleri bir çift gözle kesişiyordu. Kehribar gibi ama daha koyu. Bal, bal, bal. James o gözleri bal diye tanımlamayı seçmişti ama o gözlerin kime ait olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu.
Sonra gözüne başka bir rüya geliyordu-
"Lanet olsun!" Diye kükreyerek ayaklandı James. Öyle bir hışımla kalkmıştı ki masa sarsılmış, kasedeki sütün birazı masaya dökülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aykırı Yaşam
FantasiaHer şey değişmişti o gri zamanda... Aydınlığın ışığı ve karanlığın zifiri karışmış gri bir gece yaratmıştı evrenin sonsuzluklarında. Zaman geçmiş ile bugüne karışmış tarih yeniden yazılmıştı. Lanetli yaratıklar, yer yüzünden silinmiş yalnız hak eden...