0.5

183 54 4
                                    

Sevgili Deryâdil,

Sana verdiğim bu isim hoşuma gitmemeye başladı. Şimdi Barış burada olsa 'ne dengesizsin' derdi. Niye hâlâ adı geçtiğinde aklımdan acı bir şekilde gülümsüyorum? Belli ki ilaçlarım işe yaramıyor.

O gecenin sabahında yine zilim çaldı ama bir gün önceki ben gibi değildim. Neşeyle açmadım kapıyı. Karşımda duran Barış'la afallasam da gözümü kırpıp tekrar açtığımda karşımdaydı. Elindeki bavulunu salladı ve omuz silkti. Yana kayıp evimin kapısını sonuna kadar açtım.

"Neyin var Dide'm?"

"Bir şeyim yok." Saçımı kulağımın arkasına aldı.

"O zaman sorun ne?"

"Sorun da burada zaten, benim hiçbir şeyim yok." Sol gözümdeki damlayı sildi.

"Anlatmak ister misin?" Seni sana mı anlatacaktım Barış? Başımı usulca iki yana salladım, o ise bana sarıldı. Kemiklerimi kırarcasına sarıldı.

"O plağı buldum."

"Öyle mi, ne güzel."

"Yemek yedin mi?"

"İki gündür uykumdan uyandıran sensin. Yemek yiyecek vaktim olmuyor." Dudaklarını büzüp kapıyı gösterdi.

"Rahatsızsan gideyim." Bu haline kıkırdadım.

"Yok canım, daha bıkmadım. Hem görünüşe göre her günüm böyle olacak."

"Canın? Sevdim bu hitabını."

"Kimse Dide'mi geçemez canım."

"Öyle diyorsan..."

"Odana yerleşelim istersen." Valizini elime aldım. Ağırdı.

"Yerleşelim de ben o bavulu alayım istersen, yani şimdi ezilirsin falan."

Elimdeki bavulu ona teslim ederken yanaklarını sıktım. "Kıyamam diyemiyor da..."

"Kıyamam tabii."

"O zaman yemekleri senin ellerinden yiyeceğiz çünkü ben de sana kıyamam, zehirlenirsin falan."

"Ah, durum vahim desene!"

Kahkahalarımız odayı doldururken yanağına usulca öpücüğümü kondurdum. Her şey çok güzeldi, sanki bir masalın içindeydim.

Bana sevebileceğini söylemezdi ama ben seviyor sanardım. Kandırırdı beni. Bütün ödüller sana Barış, bir yıl boyunca her gün kandırdın beni.

"Ölümüm senin elinden olsun demiyorsun da..." Yapmacık bir kızgınlıkla perdeyi açtım.

"Ölmeyelim Dide'm. Yaşayalım biz."

"Kıvırma canım."

"Çok ayıp Dide! Ağzına biber sürerim."

"Pardon anne!"

İkimiz de kahkahalar atarken durumun saçmalığına, dolabına eşyalarını yerleştirmeye başladık. Elime geçen kapüşonlu siyah ceketini alıp giydim. Pek bol olmamıştı.

"Sana kuş dediğim için özür dilerim, baksana ceketim tam oldu." Yapmacık bir sinirle elimdeki gömleğini yüzüne attım.

"Aşk olsun Barış, sen bana şişman mı demek istiyorsun?"

"Olsun tabii Dide'm."

"Bak yine kıvırıyorsun!" Yanıma yaklaştı ve yanağıma bir buse armağan etti.

"Ama bu haksızlık! Gelip yine aldın gönlümü."

"Benim işim bu güzelim, senin gönlünü alamazsam nasıl canın olacağım?"

"Güzel miyim gerçekten?" Yanağımı okşadı.

"Hayatımda gördüğüm en güzel şey olduğuna yemin edebilirim."

Bakışlarımı ayağıma indirdim.

"Ya sen yine mi utandın? Kıyamam!" Yanaklarımı sıkarken kahkaha attım. Bir bebeği severcesine narin seviyordu beni. Yani... Sevmiyordu ama sever gibi yapıyordu.

Biliyor musun Deryâdil, o günlerde kendimi dünyanın en şanslı kadını zannederdim. Çok güzel şeyler yaşatırdı bana Barış, kendi halimizde ama herkesin imreneceği şeyler.

O günden sonra her zaman olacağı gibi plağı açtık ve eşlik ettik şarkıya. Birlikte kahvaltı yaptık, kahve içtik. Bir ara dans ettik. Sonra o bana kitap okudu. Bir süreliğine sokağa çıktık, bir kedi sevdik. Kedilerden korkardım ben ama onları sevmeyi öğretti bana.

Eve geri döndüğümüzde balkonuzumu hazırladık ve bu sefer şiir kitabı aldık elimize. Ben okudum o dinledi. Yıldızları izledik. Neredeyse hiç konuşmadık. Kahve yaptı ikimize, dilindeki şarkıyı dinlerken içtik. Güzeldi. Onunla geçen her anım gibi.

Solgun duvarlarımızı boyamaya karar verdik, sadece renk için biraz tartışmıştık, ben kırmızı olmasını istemiştim o mavi.

Şimdi bakıyorum da o mavi duvarlara, ne çok özlemişim onu. O gittiğinden beri kaldırıp başımı bakamıyorum gökyüzüne. O gittiğinden beri güç almak için dokunamıyorum duvarlara. Her yerde o, her yerde izi. Kendisi yok da gölgesi buraya düşmüş gibi...

Acının Kırık Kızı | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin