İlk kurgumla karşınızdayım. 😣🤭
İyi okumalar.
***
Sabah erkenden kalkıp ihtiyaçlarımı gidermek amacıyla adımlarımı tuvalete doğru yönlendirmiştim.
Ardından aynamın karşısına geçip biraz saçlarımı düzeltmiştim. Çok hoş olmuştum, gayet yakışıklı ve de güzel bir yüze sahiptim.
Arkamı dönerek yatağımın üzerindeki üniformaya bakış atıp, adımlarımı dolaba yönlendirdim. İçinden bol, yakaları esmer tenimi ve köprücük kemiklerimi ortaya çıkaracak kadar açık olan beyaz kazağımı ve bacaklarımı saran siyah yırtık kot pantalonumu çıkarmıştım. Giyinip mutfağa doğru yöneldiğimde kahvaltı masasının çoktan hazır olduğunu görmüştüm.
Masaya oturmuş, annem ile babama "Günaydın." demiştim. Gülümseyerek karşılık verirlerken annem beni şöyle bir süzmüş ardından "Taehyung, tatlım yatağına koyduğum üniformayı artık ne zaman giymeyi planlıyorsun?" deyip, tek kaşını kaldırmıştı.
"Biliyorsun ki onları hiçbir zaman giymeyeceğim meleğim."
Bakışlarımı babama çevirdiğimde ise ikimizi gülümseyerek izliyordu.
Telefonumu elime alıp saate baktıktan sonra "Gitmeliyim." diyerek, ikisinin de yanağına bir öpücük kondurup evden çıkmıştım. Okula doğru ilerlerken Yoongi hyungu aramış, evden çıktığımı haber etmiştim.
Onu çok seviyordum, benden iki yaş büyük olduğu için ona hyung diyordum. Beni hep koruyup kollardı, her ne kadar soğuk ve umursamaz bir görüntüsü olsa da o çok sevimliydi. Bir de Jin hyung ve Hoseok vardı, bu üç kişi bana kardeşten de öteydiler.
Kısa bir süre sonra okuldan içeriye adım attığımda tüm gözler bana dönmüştü, bazıları beni süzmeye devam ederken bazıları ise çoktan hakkımda konuşmaya başlamışlardı. Artık bu duruma alışmıştım, görmezden geliyordum. Çünkü hiçbir zaman popüleritenin köpeği olmamıştım.
Kafamda aniden bir sızı hissederken arkamı dönmüş ve kafama vuran kişiye bakmıştım. Ah, tabiki Yoongi hyungdan başkası değildi. Üzerine baktığımda her zamanki gibi siyahlara bürünmüş ve yeşil saçlı bir Yoongi görmüştüm.
"Eğer beni süzmen bittiyse sınıflara gidelim, senin yüzünden geç kalamam velet." dedikten sonra okul binasına doğru yürümüştü. Hemen arkasından yürümeye başlayıp "Hyung, şu velet lafını unutsan mı artık?" demiştim, ancak beni duyduğunda bile emin değildim.
Merdivenlerde Yoongi hyungla ayrılıp yolunu ezberlediğim sınıfıma doğru yol almıştım. Bir an durakladım çünkü sınıfımdan gelen bağırış sesleri pek de hoş değildi. Hemen oraya gidip sınıf kapısını açtım ve içeriye adımladım.
Tamam, bu da neyin nesiydi? İşte bunu beklemiyordum.
Sınıfımdan Yugyeom'un, tanımadığım bir çocukla kavga edişine şahitlik ediyordum şu anda. Tabii daha çok yabancı çocuk pataklıyordu Yugyeom'u.
Saf saf bakmayı kesip, yumruklarının ardı arkası kesilmeyen ismini bilmediğim çocuğu beline sarılarak kendime çekmiştim, o ise debelenip onu bırakmam hakkında küfür edip duruyordu.
Onu köşeye çekip gözlerimi yerde ağzı yüzü dağılmış olan Yugyeom'a çevirdim. Fena benzetmişti, şaşırmıştım. Hemen kendimi toparlayıp sınıftaki birkaç kişiye Yugyeom'u buradan çıkarmalarını istedim. Yoksa bu vahşi kişiliği daha fazla tutabiliceğimi sanmıyordum.
Çocuklar dediğimi ikiletmeyip Yugyeom'u dışarı çıkarırken eş zamanlı olarak kapıdan içeriye saçları pembe, benden biraz kısa olan ve dolgun dudaklara sahip bir çocuk girmişti. Adımlarını yanımıza doğru yönlendirdikten sonra kısa bir an beni süzmüş ve hala kollarımın arasında olan çocuğa öfkeyle bağırmaya başlamıştı.
"Jungkook, Tanrım! Bunu ne zaman keseceksin? Daha ilk gününden atılmak mı istiyorsun, seni uslu durman konusunda uyarmıştım!"
Sert bakışlarla konuşmaya devam ederken bir anda yumuşamış ve çoktan kollarımın arasından çıkmış olan çocuğa sarılıp "İyi misin?" demişti. İsminin Jungkook olduğunu öğrendiğim çocuk ise "İyiyim Jiminie, merak etme." dedi, bir yandan arkadaşını kendinden ayırırken.
Sonra bakışları beni bulmuş ve "Ama şu çocuk beni tutmasaydı daha iyi olacaktım."
Gözlerimi büyütüp "Anlamadım? Kusura bakma ama burası bir okul ve sen kafana estiğin gibi kavga edemezsin." deyip, omzumdan düşmüş olan çantamı yerden alırken de "Çomar olduğunu bilseydim, senin o sikik kavgan için narin ellerimi kullanmazdım." diyerek, sözümü bitirdim.
Sonrasında bana, beni öldürecekmiş gibi bakıp tam ağzını açmıştı ki, kapıdan hocamız girmişti.
Bununla birlikte yanlarından hemen uzaklaşıp sırama geçmiştim. Ardından hocamız Jungkook'u yanına çağırıp müdürün odasında onu beklediğini söylemişti. Jungkook bir hışımla sınıftan çıkarken herkes ürkmüştü. Jimin de ardından çıkıp gitmişti. Bense, kitaplarımı çıkarmış, derse odaklanmaya başlamıştım.
...
Sonunda ders bitmiş ve tenefüse çıkmıştım. Bu süre boyunca Jungkook ile aynı sınıfta olduğumu öğrenip lanet etmiştim.
Tanrı aşkına o kendini bir şey sanan herifle aynı sınıfta olmayı kim isterdi ki?! Ayrıca arkadaşı, Jimin denen tatlı çocuk ile âlâkası bile yoktu.
Adımlarımı bahçedeki toplanma yerimize yönlendirdiğimde görüş açıma Jin hyung, Yoongi hyung ve Hoseok girmişti. Yanlarına ulaştığımda hepsiyle sarılıp bana ayırılan yere oturmuştum. Tabii o sıra Jin hyung olanları öğrenmiş, beni soru yağmuruna tutmuştu.
"Kim bu, laf çarptığın çocuk?"
"Önemli birşey değil, hyung. İsmi Jungkook mu neymiş, kendini beğenmiş şey!"
Yoongi hyung bir süre gözlerime bakmış, ardından kolunu tahta direğe yaslarken "Uzak dur." diye, mırıldanmıştı.
Jin hyung da başını sallayarak hyunguma katıldığını belli etmişti. O sırada Hoseok kolunu omzuma atıp, beni kendine çektikten sonra "Bir şey olursa haberimiz olsun, fıstığım." demişti.
En son söylediği kelimeye karşın yüzümü yalandan buruşturmuş ve omzumdaki eline hafifçe vurmuştum.
Daha sonra kendi aramızda sohbet etmeye başlamışken, birinin beni izlediğini hissederek kafamı sola çevirmiştim. Eh, keskin gözlerini üzerime dikmiş olan bir Jungkook görmek, beni pek de şaşırtmamıştı.
***
Umarım iyi gitmişimdir buraya kadar.
Sizi seviyorum.
Ben Falez...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝕰𝖘𝖒𝖊𝖗 𝕲ü𝖟𝖊𝖑𝖎
Teen FictionBırak, tenin tenime, nefesin nefesime karışsın. Yorulursan eğer, saçların omuzumda dağılsın. DEVAM ETMEYECEK #smut (içerir) #yetişkin içerik