Saat:09.24
Şu an tek yapabildiğim şey gözlerimi dalgalardan ayırmadan ağlamaktı. Bunu son kez yapıyordum. Bir daha asla ağlamayacaktım. Bu yüzden daha çok daha içten ağlıyordum. Sanki ne kadar çok ağlarsam içimdeki acı o kadar azalacaktı.
O kendini bir halt sanan polis hiçbir şey yapmadığı gibi üzerime gelmiş ve aklımdan geçenlerden emin olmama sebep olmuştu. Artık o katilin hesabını kesmek istediğimden emindim.
İçimdeki hırs nefret ve öldürme arzusu şu an her zamankinden daha fazlaydı. Gözlerimi sildim ve yaslandığım arabanın kapısına ulaştım.
Yarından itibaren adaletin nasıl getirileceğini herkese gösterecektim.
Arabayı çalıştırdım ve aklımdan geçen planları uygulamanın heyecanıyla eve gitmeye başladım.
***
Yine buradan geçiyordum işte. Terra Blues. Arabayı durdurdum. Çok işlek bir yer olduğu kalabalıktan belliydi. Ani bir kararla arabadan inip barın kapısına ulaştım.
İçeri girecekken korumanın kolumdan tutmasıyla gözlerimi devirdim.
"Durun tahmin edeyim. Kıyafetim uygun değil. Benim gibiler buraya gelemez. Doğru mu?"
"Zekisin."
"Teşekkür ederim. Sende zeki olmak istiyorsan kolumu bırakıp girmeme izin ver."
"Öyle mi? Peki içeri girmeyi neden bu kadar çok istiyorsun?"
"Sormam gereken sorular var."
"Kime?"
"Patronuna!"
"Bakın bayan sizi içeri almak isterdim ama patronum bunu öğrenirse hiç zeki biri olmadığımı düşünür."
"O zaman sorularımı sana soracağım. Sende ne biliyorsan cevap vereceksin. Anladın mı?"
Koruma gözlerini kapattı ve derin bir nefes alıp kolumu bıraktı.
"Bu sorular ne ile alakalı?"
"Cinayet."
Korumanın yüzü bembeyaz olmuştu.
"Git buradan. Beni iki cadde ötede bekle saat üçte orada olacağım."
Şaşkınlık içindeydim. Bu adamın bildiği bir şeyler vardı.
"Geleceğinden nasıl emin olabilirim ki?"
Adam cebinden telefonunu çıkardı ve bana uzattı.
"Al bunu. Adım Rodney. Gece üçte orada olacağım."
Rodney'den telefonu aldım ve ona bakmaya başladım.
"Çabuk git buradan!"
Rodney'in sessizce bağırmasıyla gidip arabama bindim. İçimden bir ses bu adama güvenmem gerektiğini söylüyordu. Arabayı çalıştırdım. Karnımın aç olduğunu hissettim. Gidip birşeyler yemeliydim. Bu yüzden yakındaki İtalyan restoranı Carroll Place'e gitmeye karar verdim.
***
Saat 03:00
Yaklaşık yarım saattir burada bekliyordum. Umarım Rodney gerçekten gelirdi. Şu an için tek umudum oydu. Arabanın koltuğuna daha çok yayılarak bana verdiği telefonu çıkardım ve kurcalamaya başladım.
Telefonun galerisine girdim. Bir fotoğrafta Rodney ve kucağındaki küçük şirin kız çocuğunu gördüm. Bu onun kızı mıydı?
Bir diğer fotoğrafta ise Rodney'in elinden tutan hamile bir kadın vardı. Rodney'de kadının şişkin karnına diğer elini koymuştu. Sanırım onlar Rodney'in ailesiydi.
"Tanımadığın insanların telefonunu karıştırmak huyun galiba."
Açık camdan gelen sesle korkarak Rodney'e baktım.
"Şey ben özür dilerim. Sadece merak ettim. Aslında gelmeyeceğini sandım. Girsene."
"Önemli değil. Sende haklısın biraz geciktim." dedi arabaya binerken.
Telefonu ona verdim.
"Bir ailen olduğu için çok şanslısın."
"Bencede. Bu dünyanın en güzel şeyi olabilir. Onlarsız ne yapardım bilemiyorum."
Gülümsedim. Keşke benimde bir ailem olsaydı. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Bu yalnızlık duygusu Angela öldükten sonra daha çok hissedilir olmuştu.
"Hey sen iyi misin? Bu arada adın neydi?"
"Adım Maria. İyiyim. Aslında barda ölen kadın yani Angela benim en yakın arkadaşımdı. Onun katilini bulmam gerek. Bana bildiğin herşeyi anlat lütfen."
"Bu işi polislere bıraksan daha doğru olmaz mı?"
"Polisler mi? Emin ol parmaklarını bile kıpırdatmıyorlar."
"Peki ama bu bir cinayet. İşin içinde katiller var. Bunu sakın unutma."
"Artık bildiklerini anlatır mısın?"
"Aslında bildiklerim demek yerine yaşadıklarım diyebiliriz. O gece barda çalışıyordum ve tuvalete gitmem gerekti. Yerime başka birini koydum ve tuvalete gittim. Erkekler tuvaletinde tuvalet kağıdı yoktu. Bu yüzden kadınlar tuvaletinden almaya karar verdim. Kötü bir amacım yoktu. Tuvalet kağıdı alıp çıkacaktım. İçeri girdim. Kimse yoktu. Tuvalet kağıdını aldım. Tam gidecekken bir kadın geldi yani senin arkadaşın. Sorun çıkmaması için tuvaletlerden birine girdim. Başka bir ayak sesi daha duydum. Ardından da konuşma sesi. Kadın burada ne işin var dedi. Sonra bir sessizlik oldu. Ardından kesik kesik öksürük sesi geldi. Ne olduğunu merak ettim ama çıkamadım. Sonra sesler tamamen kesildi. Sonunda cesaretimi toplayıp dışarı çıktım. Ancak suratında maske olan bir adam vardı. Korktum. Adam beni görünce hemen boğazıma yapıştı. Eğer gördüklerimi birine anlatırsam beni öldüreceğini söyledi. Bende tamam dedim ve oradan çıkarak kimseye tek kelime etmedim. Bu olay sinirimi çok bozuyordu. Kimseye anlatamamak. Polisler ifademi alırken bile anlatamadım. Çünkü polislerin geldiği gün telefonuma bir mesaj geldi. Gönderen gizliydi. Gelen bir resimdi. Karım ve kızımın parkta çekilmiş resmi. Onları nasıl buldu bilmiyorum. Çok üzgünüm. Çaresizdim."
Hayatımda ilk kez bir erkeğin bu kadar içten bir şekilde ağladığını görmüştüm. Bu dinlediklerim çok acı vericiydi. Rodney'in elini tuttum.
"Üzülmene gerek yok. Sen kendince haklı olanı yaptın."
"Hayır hayır hayır. Onu kurtarabilirdim. Bunu yapabilirdim!"
"Yapamazdın! Kendine gel Rodney. Senin bir ailen var. Anlattıkların için teşekkür ederim. Şimdi git ve sakın aileni kaybedecek birşey yapma. Sakın!"
"Sen çok iyi bir insansın Maria. Ne zaman istersen bara gel sana o katili bulmak için yardım-"
Çığlık atarak yerimden sıçradım. Arabanın ön camı aniden patlamıştı ve Rodney vurulmuştu. Birisi ateş etmişti.
"Rodney!!"
Hemen arabadan indim ve diğer kapıya dolaştım. Kapıyı açıp Rodney'i dışarı çıkardım. Kurşun tam kalbine isabet etmişti.
"Ma- Maria aileme.. Ahh! O-onları
ç-ç-çok sevdiğimi s-söyle.""Hayır hayır! Olamaz! Rodney!! Nefes al. Nefes al!"
Nefes almıyordu. Lanet olsun! Ayağa kalktım. Ateşin edildiği yere doğru baktım.
"Kimsin adi pislik!! Karşıma çık! Karşıma çık! Hayır. Yeter artık! Bu kadar yeter! Rodney ölme. Lütfen!"
Ne kadar çok ağlasam ve bağırsam da o ölmüştü. O ölmüştü! Polis sirenlerini duyunca panikledim.
"Bu- bu tuzak! Lanet olsun."
Lütfen oy ve yorumlarınızı esirgemeyin...
