Karşımdaki adamın sorusundan çok cesaretine şaşırmıştım. "İyiyim"dedim ayağa kalkarak. "Çok üzgün görünüyordunuz. Yani aslında ben bu binaya yeni taşındım."dedi karşımızdaki apartmanı gösterip.
"Öyle mi? Adınız neydi?""Luke. Benim adım Luke Stewart. Ya sizin ki?"
"Bende Maria Heralds."
"Tanıştığıma memnun oldum Maria. Ben sana birşey sormak istiyordum. Acaba buralarda bir süpermarket var mı?" karşımda mahçup bir şekilde konuşan adama cevap verdim.
"Tabii iki cadde ileride bir tane var. Tanıştığıma memnun oldum Bay Stewart. İyi günler." gülümseyerek bitirdiğim sözlerin ardından evime yöneldim.
"Eğer konuşmak istediğin şeyler olursa ben karşındaki binadayım Maria."
Duyduğum sözlerle durakladım. Üzgün olduğum bu kadar çok belli oluyor muydu? Arkama dönmeye gerek duymadan binanın içine girdim. Birde yeni komşu eksikti!
....
Her zamanki gibi sabah kahvemi içiyordum. Bugün hava çok soğuktu. Dışarıda esen rüzgarın uğultusunu duydukça ürperiyor üzerimdeki battaniyeye daha da sıkı sarılıyordum. Pencerenin yanına gidip dışarıyı seyretmeye başladım. Kışın başlamasıyla kuşlar göç etmiş ağaçlar cansızlaşmıştı. Karşı binaya baktığımda dün gördüğüm adamın elinde kahve fincanıyla beni izlediğini fark ettim ve panikleyerek elimdeki kupayı düşürdüm. Lanet olsun! Luke benim bu halime gülerken benim tek yaptığım söylenerek yere dökülen kahveyi temizlemekti. İşim bittiğinde odama gidip kalın giysiler giydim ve çantamla telefonu da alarak evden çıktım. Ne tesadüf ki Luke'da benimle aynı zamanda evinden çıkmıştı. Ona bakmamaya çalışarak arabama yürümeye başladım.
"Beni görünce neden bu kadar panikliyorsun? Daha dün tanışdık. Hemen bana aşık mı oldun yoksa?"
Nee!! Bu kadarı da fazla.
"Pardon ama bu cesaretiniz nereden geliyor bayım? Dün sırf yanıma gelebilmek için uzunca bir süre bahane düşündüğünüzden eminim. Hatta süpermarkete bile gitmediniz değil mi?"
"Ahh tabiki gittim. İki cadde ilerideydi. Öyle değil mi?"
"Hayır. İki cadde ileride bir süpermarket yok! Sadece sizi denemek istemiştim. Görüyorum ki sizde sandığım gibi sıradan basit bir erkekmişsiniz."
"Vay canına! Etkilendim doğrusu. Peki ya sizce erkekler nasıl olmalı?"
"Bence erkekler işe gitmek üzere olan bir kadını daha fazla oyalamayıp kendi işleriyle uğraşan kişiler olmalı. Şimdi size iyi günler. Lütfen bir daha karşıma çıktığınızda hemen yolunuzu değiştirin!!"
Adamın birşey söylemesine fırsat vermeden arabayı çalıştırdım. Arkamda beni izleyen ukala suratı göremeyene kadar uzaklaştım.
Sonunda şirkete gelmiştim. Herkesin bana bakan üzgün ve acıyan bakışlarıyla karşılaştığımda Angela'nın benim arkadaşım olduğunu öğrendiklerini anladım. Kimseyle göz teması kurmadan doğruca Bob'un odasına gittim.
Bob beni görünce yanıma geldi ve bana sarıldı.
"Maria. Ben üzgünüm. Onun arkadaşın olduğunu bilmiyordum."
"Bende bilmiyordum."dedim ona sıkıca sarılarak. Bob'u her zaman bir baba gibi görmüştüm. Kendi babam ben küçükken trafik kazasında ölmüştü annem ise babamın acısına dayanamayıp kansere yakalanmıştı. Tek çocuk olmama rağmen Angela sayesinde kendimi hiç yalnız hissetmemiştim. Ama o artık yoktu!
Bob'dan ayrılarak gözümden süzülen birkaç dalmayı sildim.
"O gün cinayet makalesini bana vermiştin?"
"Evet ama sende istememiştin."
"Artık istiyorum. Bob bu makaleyi ben yazmalıyım."
"Üzgünüm Maria makaleyi Henry'ye verdim ve çoktan bitti bile."
"Olamaz Bob. O benim en yakın arkadaşımdı. Bu benim görevim olmalıydı."
"Elimden hiçbir şey gelmez."
"Peki. Yazılan makaleyi görmek istiyorum."
"Sen gazete okumuyor musun?"
"Sence vaktim oldu mu?"
"Özür dilerim. Bende bir kopyası olacaktı."diyerek çekmecesinden bir kağıt çıkardı. "İşte burada."
Kağıdı aldım ve okumaya başladım.
Dün gece New York'ta bulunan Terra Blues barında saat 02.30 civarlarında Angela Robert adında bir kadın ölü bulunmuştur. Cesedin otopside incelemesi sonucu boğularak öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Cesedin boynunda oluşan morluklar dışında hiçbir zorlama izine saptanılmamıştır. Polisin barda yaptığı sorgulama sonucunda barda sıradışı bir olay ve görgü tanığı bulunmamıştır. Polisler hala katilin peşindedir.
"Bu haber ne zaman basıldı?"
"Cinayet gecesinden sonraki gün. Onun boğularak öldürüldüğünü biliyor muydun?"
"Evet hastaneye gittiğimde öğrendim."
"Anladım. Bak Maria. Şu an burada bir işin yok. Yani istersen yıllık iznini kullanabilirsin. Bak sen benim için değerli birisin. Gözlerimin önünde öylece mahvolmanı izleyemem."
Bunu bende düşünmüştüm. İşe ara verip bir sahil kasabasına taşınabilir orada kafa dinleyebilirdim. Sonra bir köpeğim olurdu. Onunla sahilde koşardık. Sonra denizi karşıma alarak kitap okurdum. Tatlı komşular edinirdim ve onlarla misafircilik oynardım. Orada biriyle tanışır evlenirdim. Sonra belki bir çocuğumuz olurdu. Falan filan...
Tabii ki bunların yirmi günde olması imkansızdı."Hayır buna ihtiyacım yok. En son verdiğin makaleyi bitirdim. Sana teslim etmesi için Britney'e vermiştim."
"Ah evet evet! Aldım. Dediğim gibi Maria iş yok."
"Bob!! Burası bir gazete şirketi ve gündemde bir sürü olay varken karşıma geçmiş bana iş olmadığını söylüyorsun! Bana acımana gerek yok."
"Sakin ol Maria. Sen bu haldeyken sana iş veremem! Git ve dinlen. İzne çıkıyorsun! Buna ihtiyacın var."
"Bob!-"
"Hiçbir itirazını kabul etmiyorum Maria Herald! Eşyalarını topla ve izin belgeni imzala!"
"Demek öyle ha?! Peki tamam izne çıkacağım!"sinirle odadan çıktım. Eşyalarımı toplarken herkesin bana baktığını fark ettim.
"İşinize bakın ucubeler!"
Toparlanınca tekrar Bob'un odasına gittim ve izin belgesini imzalayarak şirketten çıktım.
Tabiki de iznim süresince dinlenmeyecektim! Benim bulmam gereken bir katil vardı ve ben bunu o işe yaramaz polislere bırakamazdım!
Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin...
