"Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kambur zaman içinde develer tellal iken-" dediğinde kapı eşiğine yaslanmış, kıkırdamaya başladığımda işaret parmağını dudaklarının üzerine götürüp "Şişttt." dediğinde dudaklarımı ısırdım. Kendimi toparladığım zaman boğazını temizleyerek devam etti. "Uzak diyarların birinde kocaman bir saray varmış. O sarayda yaşayan bir de prens varmış."
"Pyensin annesi ve babası da vay mıymış?"
"Varmış tabi ama babası çook uzaktaymış." dediğinde Uras, yüzü düşse de devam etmesi için dikkatle ona bakıyordu. "Bu prens babası uzakta diye çok üzülüyormuş fakat kimseye bir şey söyleyemiyormuş. Babası onu sevmediği için gelmediğini düşünürken, babası ondan bir habersizmiş." derken bakışları bana kaydı.
"Neden?"
Bir süre düşünür gibi yapıp dudağının kenarını ısırdı. "Çünkü prens daha annesinin karnındayken, kötü kalpli bir cadı onu alıp uzaklara gitmesine neden olmuş."
"Anne babamda beni bilmiyoydu dimi?" Suçluluk hissi ile bedenim dolup taşarken başımı salladım. "Ama öğyenecek biliyoy musun amca? Annem söz veymişti. İlk önce ben göycem babamı sonya o göycek beni. Süpyiz yapcaz."
"Gerçekten mi?" diyerek soran gözlerle bana bakan Emir'e gülümsedim. Gurur duyan bakışlarla bana bakarken ne yapacağımı bilemeden gözlerimi kaçırdım.
"Hadi hikayene devam et sen. Bende bize kahve yapayım." diyerek ikisini de Uras'ın odasında bırakıp mutfağa girdim. Mutfağa girdiğimde bir müddet nefes almak ve rahatlamak adına masadaki sandalyeyi çekip oturdum. Uras'ın o hali aklıma geldikçe sırtımdaki yük daha da artıyordu sanki. Fakat sonunda Uras'ı kaybetme korkusu bu yükten daha ağırdı. O küçükken her şey daha kolay başa çıkılabilirken, büyüdükçe her şey daha zor olmaya başlıyordu. Eninde sonunda ya planlı ya da kötü bir tesadüf ile bu karşılaşma olacaktı. Hazırlıksız yakalanmaktansa benim istediğim şekilde olması daha iyi olacaktı. Bir süre ne yapmam gerektiğini düşünürken içinden çıkılmaz bir hale doğru sürüklendiğimde yerimden kalkıp kahve yapmaya başladım. Pişmiş kahveyi, fincana dökerken Emir içeriye girdi.
"İyi misin?" diyerek sandalyeyi çekip otururken kahveleri alıp masaya oturdum. Sade kahveyi ona uzatırken gülümsedim.
"Nasıl olmam gerektiğini bilmiyorum."
"Onu dinlesen, her şey düzelecek biliyorsun değil mi?" Gözlerimi gözlerine sabitleyerek bir süre beni anlaması için ne demem gerektiğini düşündüm. Sonunda kelimeler dudaklarımdan kendiliğinden çıkmıştı.
"Onu dinlersem eğer ona hak verip onu affederim. Ben onu affetmek ya da hak vermek istemiyorum Emir. O kadın için bana dediklerini bilmiyorsun. O kadının bana neler yaptığını bilmiyorsun. Hoş, Banu ile neler yaptığını ben de tam olarak bilmiyorum ya neyse..." Kaşları çatıldı. Dirseklerini masaya koyarak bana doğru yaklaştı.
"Banu ne alaka?" Omuz silkerek boş vermesini istedim. Banu'ya ne kadar kızsam da bu olaya dahil olup kötü olmasını istemiyordum.
"Uzun hikaye boş ver." Kahvemi elime alarak "Sen neler yaptın? Hala evlenmedin mi?" dedim. Çatılan kaşları yumuşayarak dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Bakışları kahvesine indi.
Parmakları ile fincanı kavrayıp kahvesinden bir yudum almadan önce "Evlenmek gibi bir düşüncemin olmadığını biliyorsun. " dedi.
"Evet ama tekrar birini sevdiğinde bu düşüncen değişecek." Emir'i tanıdım tanıyalı sevdiği fakat sevdiğini söyleyemeden kaybettiği bir kız vardı. O kızdan sonra ne kimseyi sevebilmiş, ne de birini hayatına uzun süreli alabilmişti. Kısacası o kız yüzünden uzun süreli ilişkilerin adamı değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçiş
General Fiction"Burada olmamalısın. Karının ve doğacak bebeğinin yanında olmalısın." sesim o kadar ruhsuz çıkmıştı ki, kendi sesim bana bir o kadar yabancı gelmişti şimdi. "Onun yerinde sen olabilirdin! Neden yaptın bunu bize? Neden onu bizden aldın?" dedi. O kada...