Sinirli adımlarla taksiden inip Tuğçe'nin evinin bahçesine girdiğimde Baran kendi arabasından inmişti. Görmezden gelip evin kapısına doğru ilerledim."Nehir az bekler misin? Bak her şeyi anlatacağım, bekle." demesi bardağı taşıran son damla oldu. Aniden durup arkama döndüğümde bunu beklemiyor gibi sendeledi.
"Senin anlatacağın hiç bir şey bu günü telafi edemez, tamam mı? O yüzden ne anlatacağın şey ne de özürlerin umurumda bile değil Baran. Şimdi ya çeneni kapat ya da defol git!" dedikten sonra cevap beklemeden kapıya gelerek zile bastım. Kapıyı Yiğit açarken hemen arkasında Tuğçe göründü. "Tuğçe Uras'ı getirir misin?" Ses tonum o kadar soğuk ve ruhsuzdu ki Tuğçe'nin bir sorun olduğunu anlamaması imkansızdı.
"Kötü bir şey mi oldu?" Endişeli gözlerle sorduğu soruya verecek yüzlerce cevabım varken diyebileceğim tek şey "Hayır sadece bir an önce evime gitmek istiyorum." olmuştu. Başını sallayıp Uras'ı getirmek için içeri girdi. Yiğit kaşlarını çatmış arkamdaki Baran'a kaş göz yaparak ne olduğunu sorarken Baran'ı görmezden gelmeye devam ettim.
"Yiğit bizi eve bırakabilir misin?" Yiğit ağzını açacağı sırada Baran araya girerek itiraz etti.
"Saçmalama Nehir. Tamam susmamı istersen susarım ama sizi eve ben bırakacağım." Cevap vermek yerine sabır dilercesine soludum.
Çok geçmeden Tuğçe kucağında yarı uyanık olan Uras ile gelince Baran almaya yeltense de üzerimdeki elbiseyi umursamadan ona mani olarak kucağıma aldım. Hızla arabaya doğru gidip arka koltuğa oturdum. Uras'ın rahat uyuması için başını göğsüme yaslanarak sıkıca sarıldım. Burnumun ucu tekrar sızlamaya başlamıştı. 'Şimdi olmaz Nehir! Baran'ın yanında değil!' Derin nefes alarak gözlerime hücum eden gözyaşlarımı geri itmeye çalıştım. Başımı cama doğru çevirip dışarıyı izlemeye başladım.
"Nehir?" Baran'ın pişman olduğunu ses tonundan anlayabiliyordum fakat şu an ne onu dinleyebilecek ne de konuşabilecek gücü kendimde bulamıyordum.
"Baran, sonra..." Dikiz aynasından bir süre baktıktan sonra dikkatini yola verdi. Oturduğum sitenin girişine geldiğinde arabadan indi. Kapımı açıp ellerini Uras'ı almak için uzattı. Bu sefer almasına izin verip arabadan indim. Büyük demir kapıyı açıp içeri girip asansörü çağırdım. Baran yüzüme öyle bir bakıyordu ki pişman olduğu gün gibi ortadaydı. Belki ağlamamı rahatlamamı bekliyordu ama kimsenin beni o halde görmesine izin vermeyecektim. Bu zamana kadar kimse yanımda olmamıştı. O günleri tek başıma atlatmıştım ben ve şimdi de onlara ihtiyacım olmayacaktı.
Dairemin olduğu kata geldiğimizde asansörden inip çantamdan çıkardığım anahtar ile kapıyı açarak Baran'a döndüm. Kucağında uyumaya devam eden Uras'ı kucağıma aldım. "Sağol, iyi akşamlar." dedikten sonra cevap beklemeden kapıyı ayağım ile kapattım.
Uras'ı kendi yatağa yatırıp bir süre dağılmış saçlarını düzeltip yanından ayrılarak banyoya girdim. Küvetin çesmesini açıp soğuk suyun akmasını sağladım. Suyun sesi bile ağlamama neden oluyordu şimdi. Beni bırakıp gittiği derenin sesini hatırlatıyordu. Bacaklarımın bedenimi daha fazla taşıyamayacağını hissedince dizlerimin üzerine çökerek hıçkırıklar eşliğinde ağlamaya başlamıştım. Canım yanıyordu hemde hiç olmadığı kadar.
Yumruk yaptığım elimi sol tarafıma vurarak acıyı dindirmek istedim ama bu daha da acı veriyordu. Artık acımamasını istiyordum.
"Acıma artık... Acıma işte..." Gözlerimi sıkıca yumdum her şeyin geçmesini istercesine. "Canımı yakma artık, yalvarırım yapma. O sensiz mutlu, O ailesi ile mutlu. Onu görmüş olman neyi değiştirir? Zaten bilmiyor muydun mutlu olduğunu? O artık o kadının bebeğinin babası. Senin-" devam edememiştim. Benim bebeğimin babası değilsin diyemedim. Canımın acısı nefesimi kesiliyordu. Derin derin nefes alsamda aldığım nefes yetmiyordu bedenime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçiş
Narrativa generale"Burada olmamalısın. Karının ve doğacak bebeğinin yanında olmalısın." sesim o kadar ruhsuz çıkmıştı ki, kendi sesim bana bir o kadar yabancı gelmişti şimdi. "Onun yerinde sen olabilirdin! Neden yaptın bunu bize? Neden onu bizden aldın?" dedi. O kada...