Baba demek, küçük bir çocuk için kahraman demek. İlk adımlarında elinden tutan, düştüğünde kaldırıp, düştüğünde kanayan dizinin acısını dindiren, gecenin bir yarısı üzerini açtığında gelip örten, küçücük bir örümcekten korkup ağladığında korkunu varlığıyla yok eden, okula başladığında bıkmadan seni her gün okula götürüp getiren kahraman...
Büyüdüğün zaman ise baba demenin aslında çınar demek olduğunu anlıyor insan. Seni kandıran, yarı yolda bırakan herkese inat başı dik bir şekilde yanında olan, her anında yanında olamasa da sen bilmeden, görmeden bir elini hiç bir zaman üzerinden çekmeyen çınar misali gölgesi yeten bir ağaç.
Hakan YILDIRIM. Başta gururu için kızını kapı önüne koyup 4 yıl boyunca hiç bir şekilde ölümü dirimi merak etmeyen koca çınar kuruyan yapraklarından kurtulmuş ve tekrar yeşeren umutlarla eskisi gibi kızının yanındaydı şimdi. Bu hissi öylesine özlemiştim ki, şu an rüya gibi geliyordu bana. Oğlum hayatıma girdiği andan beri yanımda olmayan ailem, istemedikleri, felaket olarak gördükleri canımın parçasıyla beraber girdiğimiz animasyon filminde onun kahkahalarına eşlik ediyordu. Onlar özlerini bir an bile olsun perdeden çekmezken ben onları izlemekle yetinmiştim. Baba kavramının, sevgisinin, dalları altında güvende hissetmenin nasıl bir şey olduğunu unutmuştum.
Şimdi ise yarın yanımızdan ayrılıp eski yaşadığım, kabuslarımın başladığı şehre dönecekleri gerçeği içimde burukluğa neden oluyordu. Rüya gibi bir gün geçirmiştim ve günümün sonunda yine gerçeğe uyanacağımı bile bile kollarımı tek gerçeğimi sarmalayarak uykuya dalmıştım.
Günün ayması ile günüm buruk başlamıştı. Ailemin gidişi ile tekrar yalnız kalacakmışım gibi hissetsem de Uras yanımdaydı. Kız kardeşim ve onun minik ailesi yanımızdaydı. Ailemin gitmesine ben bir şekilde alışırdım da, Uras onlara bu kadar alışmışken ve dedesini varlığı ona babasını bir an olsun aklından uzaklaştırmışken gittiklerinde ne yapacaktım bilmiyordum.
Saat daha fazla geçmeden düşüncelerime ara verip yataktan kalkıp ılık bir duş alarak kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa geçtim. Kahvaltıyı dalgın bir şekilde hazırlarken ne ara uyandığını anlamadığım Uras, domatesleri doğrarken bir anda bacaklarıma sarılması ile irkilip bıçağı elime batırdım. Yüzüm acıyla buruşurken, Uras uyku mahmuru gözlerini aralamaya çalışıyordu. Tezgahın duvarındaki kağıt havlu rulosundan bir miktar çekip koparttım ve parmağıma sararak akan kanı durdurmaya çalıştım. Uras'ın mırıltıları kulağıma ulaşırken eğilip kucağıma aldım.
"Aşkım neden kalktın? Kahvaltı hazır olunca gelir uyandırırdım seni."
"Anne, hani söz veymiştin ya, babama gidecektik. Dedemlerle beyabey gitsek, dedemleyde babamı göyse. Olmaz mı anne?" Elimin acısı geçmişti. Yerine bencil oluşumun acısı tokat gibi yüzüme çarpmıştı.
"Bu da nereden çıktı şimdi aşkım?" Kollarını boynuma dolayarak başını omzuma yasladı. Uykuya devam etmekle etmemek arasında kalmış gibiydi.
"Yüyamda göydüm. Dedemleyle beyabeydik. Babamda gelmişti, bana sesleniyoydu. Uyas oğlum diyoydu." Sustum. Cevap vermek yerine uykuya daldığını gösteren düzenli nefes alışlarını dinledim. Ona yetemiyordum. Babasının oğluydu. Babası nasıl babası için her şeyden vazgeçmişse, bir gün Uras'ın da babası için her şeyden vazgeçecek olması düşüncesi nefesimi kesiyordu. Bir gün benden de vazgeçecek olması...
İçimde değişik duygular kendini gösteriyordu. Nefesini bir bıçak misali kesip soluksuz kalmana neden olacak duygular... Hani çok sevdiğin bir kitabın sonu mutlu bitmez ve hikaye yarım kalır ya, her konuda hayatımın her anında böyle hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçiş
Fiksi Umum"Burada olmamalısın. Karının ve doğacak bebeğinin yanında olmalısın." sesim o kadar ruhsuz çıkmıştı ki, kendi sesim bana bir o kadar yabancı gelmişti şimdi. "Onun yerinde sen olabilirdin! Neden yaptın bunu bize? Neden onu bizden aldın?" dedi. O kada...