"Ne demek istiyorsun?" Alayla kıvrılan dudaklarım, onun an be an gözlerinde gördüğüm korkuyka daha da kıvrıldı.
"Hani sen benim sürekli anneliğimi sorguluyorsun ya, katilsin falan filan..." derken başımı hafif kaldırarak bir kaç adımla aramızdaki mesafeyi azaltıp ona meydan okurcasına karşısında dikildim. "Ben senin sandığının aksine öyle güzel anne oldum ki, sen bir çocuğa daha anne karnında sahip çıkamazken ben onun tek ailesi oldum. " Sesim kendinden emin çıkarken bir o kadar da soğuk çıkmıştı. Artık zaman ektiklerini biçme vaktiydi. "Hani senin şu katil diye haykırdığın kadın var ya o yetimin sadece annesi olmadı. Onun babası da oldu."
"Yalan söylüyorsun..." Dehşetle büyüyen gözlerine eş korku dolu çıkmıştı sesi. İnanmak istemezcesine, gerçekliğini sorgulayan gözlerle bakmaya başladı. Kendimden emin duruşum karşısında başını sağa sola sallarken acıyla fısıldadı. "Neden?"
"Neden mi söylemedim? Neden mi yanına gelmedim ? Neden senin aldır demene rağmen aldırmadığımı mı soruyorsun? Çünkü ben, bana yakışırdığın katil ünvanına sahip biri değilim. Babası ondan vazgeçmişken annesi de ondan vazgeçseydi ona verilen hayatı elinden alan kişi ben olurdum."
"Neden gelmedin? Neden daha önce söylemedin?!" Acıyla doluydu sesi. Bunca yıl doğup büyüyen çocuğundan habersiz geçen 4 yılı için gözlerinde gördüğüm acı tarif edilemezdi.
"Gelmedim mi sanıyorsun?! Umutla geldiğim evinde sizin nişanınızın olduğunu öğrendim. Nişanınızın olduğu yere de geldim, belki dedim vazgeçer ama gördüğüm tek şey senin tüm içtenlikle karına gülümsüyor oluşundu!" delirmiş gibi saçlarını çekiştirerek masasına tekme atmaya başladı.
"Allah kahretsin! Ben, aldırdın diye evlendim. Ben özür dilemek için gelmiştim evine. Kendimi affettirip herşeyi düzeltecektim. Ama Allah kahretsin!!!" diyerek saçlarını çekiştirdiği ellerini yumruk yaparak duvara geçirdi. "Düzmeceydi tüm evliliğim. Berrak ile anlaşmıştık biz. Herkes gerçek bir evlilik-" derken ona inanamayarak baktım.
"Çocuk yapma kısmı da anlaşmaya dahil miydi?" Gözlerinde daha önce gördüğüm saf öfke şimdi merhamet diler gibi bakıyordu. Bir kaç adım yaklaşmaya çalışırken, bir kaç adım geriledim. Onunla aynı havayı solumak bile istemezken yakınımda olması zehirlenmek gibiydi. Hele ki babalar gününde oğluma yaşattığı acıdan sonra...
"Nehir, yalvarırım böyle yapma. Ben senin için içtiğim gece-"
"Sarhoştum hatırlamıyorum klişesi. Duymak bile istemiyorum. İlk çocuğuna sahip çıkamadın. Bari ikinci çocuğunda babalık namına bir şeyler öğret ruhuna."
"O nerede?" Oğlum diyemeyen bir baba. Ne kadar acınası, ne denli can yakıcı...
"O'dan kastın, oğlumu soruyorsan ait olduğu yerde. Şimdi seni son kez uyarıyorum benden, çevremdeki insanlardan ve özellikle oğlumdan uzak duracaksın! Yoksa seni mahvederim!!!" dedikten sonra korkmadan gözlerinin içinde baktım bir müddet. Daha sonra arkamı dönüp odadan çıkmak için hamle yaptığımda kolumu kavrayarak gitmeme engel oldu.
"Onu görmek istiyorum. Buna engel olamazsın." Dudağım alayla kıvrıldı.
"Görmek?" Gözlerimi kısarak onu baştan aşağıya süzdüm. "Onu görmek istiyorsun, öyle mi? Fakat onu zaten gördün Ulaş. Hem de babalar gününde." dememle bakışları donup kaldı. Yüzü an be an değişirken az önce hızla inip kalkan göğüs kafesi artık hareket etmiyordu.
"O çocuk benim oğlum muydu?"
"O çocuk dediğinin bir adı var. Uras ve o senin değil benim oğlum! Senin çocuğun karının karnında, senin soy adını almak için gün sayıyor!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçiş
Художественная проза"Burada olmamalısın. Karının ve doğacak bebeğinin yanında olmalısın." sesim o kadar ruhsuz çıkmıştı ki, kendi sesim bana bir o kadar yabancı gelmişti şimdi. "Onun yerinde sen olabilirdin! Neden yaptın bunu bize? Neden onu bizden aldın?" dedi. O kada...