Herkesin Kurban Bayramı mübarek olsun. :)
Bayram dolayısıyla bölüme çok yoğunlaşamadım fakat sizler için yeni bölüm hazırlamayı ihmal etmedim.
RSB'nin bu bölümü diğer bölümler gibi yüksek dozda dramatik sahneler içermiyor. ;)
NOT: Multimediada Semih var. (Semihtionerlar, sizden Semihle ilgili özel yorum istiyorum. )
İthaf srsrpzvnk'e!
Keyifli okumalar. :)
*****************************************************************************************************************
°•○●7●○•°
Ağustos 2014
Gözleri yağmurlu bir gökyüzü gibiydi. Gözleri sonsuzluktu. Gözleri huzurdu.
Hayattaki en büyük şansımın Ömer olduğunu söylemiştim geçen gün Sema’ya. Fakat unuttuğum bir şey vardı: Semih. Semih benim hayatımın, çocukluğumun en büyük şansıydı. Bir an düşündüm. Gerçek manada düşündüm. Acaba hangisinin varlığı benim için daha büyük bir şanstı?
‘‘Ben… Ben sana bağırarak hep hata yaptım. O gün bahçede sana bağırmasaydım, seni dinleseydim belki de bugün her şey çok daha farklı olabilirdi. Belki de ne sen Ömer’in yokluğunun acısını ne de ben senin yokluğunun acısını çekmeyecektik.’’
Semih’in bana sarılırken, başını saçlarıma gömmüşken, gözyaşlarıyla söylediği cümle iki gündür kulaklarımda yankılanıyordu.
Semih benim yokluğumu acısını çekmiş miydi?
Ben İstanbul’a geldiğim ilk günlerde onun yokluğunu acısını fazlasıyla çekmiştim. Bu acıyı çekerken de Ömer’le tanışmıştım. Daha doğrusu Ömer bana kendisini zorla tanıtmıştı. Her ne kadar bana sürekli olarak ‘‘Bir gün benim kadınım olacaksın.’’ dediyse de ona inanmamıştım. Fakat şimdi… Şimdi onun yokluğunun acısını çeken, onsuz geçen iki yıl boyunca yas tutup, gözyaşı akıtan bir kadındım.
6 Temmuz 2003
‘‘Sen benim kaderimsin. Anlıyor musun beni, sen benim kaderimsin!’’
Ömer’in dün gece arkamdan bağırarak söylediği sözler düşünmeme sebep olmuştu. Ben gerçekten de Ömer’in kaderi olabilir miydim?
Hızla başımı iki yanıma sallayıp, kendimi bu düşünceden uzaklaştırdım. Ben Semih’in kaderiydim ve Semih’te benim kaderimdi.
Durdum bir an. Aklıma gelen şey üzerine gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Eğer ben Semih’in kaderiysem ve Semihte benim kaderimse biz niye ayrılmıştık? Ya da bir daha birbirimizi nasıl görebilecektik? Daha doğrusu biz bir daha görüşebilecek miydik? Ben İstanbul’a gelmiştim ve onun bundan haberi yoktu. Semih sadece benim evlatlık alındığımı biliyordu ve büyük ihtimalle de Bursa da yaşayacağımı sanıyordu. Ben de onun resim sınavına katıldığını ve başka bir şehre gittiğini biliyordum. Acaba Semih hangi şehirdeydi?
Bağdaş kurduğum yatağımdaki yastıklardan birini sinirle fırlattığımda yastık Ender Hanım’a çarptı. Hızla yatağımdan doğrulduğumda ‘‘Özür dilerim.’’ dedim. ‘‘Çok özür dilerim.’’
Ender Hanım kendisine çarpıp, yere düşen yastığı alıp, yanıma geldiğinde ‘‘Ben odaya girdiğinizi fark etmedim. Özür dilerim. Ben böyle bir terbiyesizliği size kastlı yapmadım.’’ dediğimde, ‘‘Seninle konuşalım mı biraz?’’ diye sordu ve yatağımın ayakucuna oturup, elindeki yastığı yatağın üzerine bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhunla Sar Beni
Random''Güçlü kollarım yok belki ama...'' derin bir nefes aldı ve mavi gözleri ile kahverengi gözlerimin içine baktı. ''...ruhumla sararım ben seni.'' ...