21. BÖLÜM
15 Ekim 2014
Martı sesleri benim huzurumdu. Suyun maviliği benim huzurumdu. Karaköy sahili benim huzurumdu. Evet, bunların hepsi benim huzurumdu.
Yağmur damlaları saçlarımı ıslatırken, ben martı sesleri eşliğinde sahil kenarında yürüyordum. Bir yandan balıkçıların bağırış sesleri, bir yandan kıyıya yaklaşan tekneler... Ekmek arası balık yapan küçük bir lokantanın önünde durdum ve kendim için bir balık ekmek istedim. On dakikalık bir beklemeden sonra balık ekmeğim geldi. Yağmurun dindiğini fark ederek lokantanın karşısındaki, deniz manzaralı banklardan birine oturup balık ekmeğimi yemeye başladım. Yanıma yaşlı bir adam yaklaştığında beni saygılı bir şekilde selamladı.
''İyi günler leydim.''
Yüzüne bakıp, başımla selamlamasına karşılık verdiğimde, ''İyi günler.'' dedim. Değişik bir adamdı. Üzerinde eski yüzyıllara aitmiş gibi görünen kıyafetler vardı. Kahkahası kulaklarımda yankılanırken adam ilerlemeye başladı. Arkasından anlamsızca baktığımı fark ettiğimde gülümseyerek kendime geldim ve elimdeki ekmeğimden ısırdım.
1 Ocak 2004
Son lokmamı da yutup, ağzımı peçeteye sildirdim. Kahvaltı masasından kalkığımızda Hakan baba ve Ender anne, üç günlüğüne Uludağ'a gidecekleri için bana tavsiyelerde bulundular. Derslerimi ihmal etmeyecektim, yemeğimi düzenli yiyecektim, gece dışarıya çıkmayacaktım ve acil bir şey olduğunda saat kaç olursa olsun onları arayacaktım.
''Beyim siz hiç merak etmeyin, ben küçük hanıma gözüm gibi bakarım.''
Arife teyzenin cümlesi üzerine hafifçe gülümsedim ve önce Ender anneye ardından da Hakan babaya bakıp, ''Merak etmeyin.'' dedim. ''Sadece üç günlüğüne gidiyorsunuz ve Arife teyze evde. Üstelik Berk'te burada kalacak.''
Berk, ''Merak etme amca annem ve babam bizi boş bırakmaz.'' dediğinde Ender anne, ''Biliyoruz ama yine de tavsiyede bulunmakta fayda var.'' dedi. Ah şu ebeveynler ve tavsiyeleri. Asla şikayetçi değilim ama bu durumdan. Bu benim hayalimdi. Yetimhanedeki hayalim.
Ender anne ve Hakan babayı yolcu ettikten sonra Berk ile odama çıktık ve iki saat boyunca Kimya sınavım için çalıştık. Berk, Kimya dersinde gerçekten iyiydi ve bana çalışma konusunda çok yardımcı olmuştu. Arife teyze meyve tepsisiyle odaya girdiğinde bizde çalışmamızı sonlandırdık. Arife teyze tepsiyi çalışma masasının kenarına bırakıp çıktığında Berk tepsideki çatalı kavrayıp portakal dilimine batırdı ve hızla ağzına atıp, yuttu.
''Dün gece Ömer ve sen çok yakındınız.''
''Her zamanki gibiydik işte.'' dediğimde Berk çarpık bir gülümsemeyle, ''Her zaman Ömer'in seni alnından öptüğünü bilmiyordum.'' dedi. Ten rengim beyazdan kırmızıya geçiş yaptığında, ''Çok utangaçsın.'' dedi.
''Normal olanı bu değil mi? Ben daha on beş yaşındayım.''
''Ooo, milletin yaptıklarını bir bilsen... Sen, Ömer'in seni alnından öptüğünde bile hatta Ömer'in seni alnından öptüğünü söylediğimde bile kızarıyordun. Bir de öyle şeyler yapmaya kalksanız...''
Hızla atılıp, lafını kestim.
''Saçmalama Berk, öyle bir şey yapmayacağız.''
Yüzümün yandığını hissettiğimde Berk kahkaha atarak, ''Dün gece Ömer'in parmakları sırtında geziniyordu ama...'' dediğinde, ''Berk!'' dedim ikaz edici bir ses tonuyla.
''Allahtan kırmızı bir kıyafet giymiştin de yüzünün kızarıklığı sırıtmadı.'' diye devam etti ikaz edişime aldırmadan, sırıtarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhunla Sar Beni
De Todo''Güçlü kollarım yok belki ama...'' derin bir nefes aldı ve mavi gözleri ile kahverengi gözlerimin içine baktı. ''...ruhumla sararım ben seni.'' ...