Gözlerimi iri bir şekilde açarak, uyanmayı başardım. Korku dolu bakışlarla, etrafımı süzdüm. En son, demirlerden atlamıştım. Demek ki, bir yerim kırılmıştı. Sanırım, şanslı sayılırdım.
Gözlerim, biranda yerde duran halata takıldı. İşte, orda duruyordu. Peki ben, neden rüyamda onu almaya çalışıyordum ki ? Anlamamıştım. Birden aklıma, üzerimde olanlar, kollarım ve bacaklarım gelmişti. Hızlı bir şekilde, kollarıma baktım. Rüyada ki gibilerdi. Kesik, ve acı dolu. Ardından, bacaklarıma baktım. Evet, hasar vardı. Ancak, rüyada ki kadar kötü değillerdi. Üzerim de ise, Kanlarla kaplı beyaz bir T-shirt vardı.
Tüm parçalar, yerli yerine oturur gibiydi. Tek eksik, bacaklarımdı. O kadar da kötü değillerdi.
Birden gözüme, odanın-bodrumun- her neyse, kapısının açık olduğu takıldı. Eğer çıkmayı başarırsam, hayatıma yeniden devam edebilir, bu pisliği ve çetesini adalete teslim edebilirdim. Aslında, Felićete Ve Ruggero iyi insanlardı. Sahi, onlar neredeydi ? Acaba, beni merak etmişlermiydi ? Ne kadar zamandır buradaydım ? Bir sürü sorum vardı açıkcası..
Ayakta durmaya çalışmanın, hiçbir faydası yoktu, biliyordum. Bu yüzden yerde sürünerek gitmek, sanırım en mantıklı seçim olacaktı.
Gözüme kapıyı odaklayarak, yerde yavaş yavaş sürünmeye başladım. Tıpkı Rüyada ki gibi dedi iç sesim. Evet, haklıydı. Bir farkı yoktu. Sadece, kapıya gitmek istiyordum, halata değil.
Yavaş ve histerik hareketlerle ilerliyordum. Bir türlü gelemiyordum ama ! Sanki, kapı Dünya'nın diğer ucundaydı.
Birkaç dakika sonra, kapının arkasından hışırtı sesleri gelmeye başladı.
Jorge'nin dilinden
"Buyrun efendim, bunlar sizin."
Kasada görevli kadından, eşyaları alarak, marketten çıktım. Bu şehir, bıraktığımdan çok daha değişik geliyordu bana. Sanki, kökünden değişmişti. Evim bile, artık bir değişik geliyordu. Sanırım, İtalya'da yaşamaya alışmıştım.
Birkaç sokak geçtikten sonra, telefonumun melodisiyle olduğum yerde durdum. Cebimden telefonu çıkararak, arayanın kim olduğunu görebileceğim bir noktaya getirdim.
Sergio
Ne istiyordu yine benden ?! Dediklerini yapmıştım. Acaba, şimdi beni nasıl tehdit edecekti ?
"Ne istiyorsun"
Telefonu kaba bir şekilde açtığım için, şaşırmıştı sanırım. Ben olsam, bende şaşırırdım doğrusu. Nede olsa adama, bayağı bir borcum vardı. Benimkisi deli cesaretiydi.
"Nerede benim param ?"
Kaç tane borcum vardı benim bu adama ?! Yine ne parasından bahsediyordu ?
"Bilmem, nerede ?"
Çok mu komiğim ne (!)
"Benimle dalga geçmeyi bırak Blanco. Hatırlatırım, eğer yaptıklarını, polise söylersem. Müebbet hapis yersin."
Çok haklıydı. Eğer, beni polise söylerse. Ömrüm boyunca hapse mahkum kalırdım.
"Ne kadar zamanım var ?"
Telefonun arkasından hışırtı sesleri duyuluyordu. Orada neler oluyordu ?
"Aslında, 3 saniyen falan var."
Ne halt saçmalıyor bu adam ?!
"Ne demeye çalışıyorsun ?"
"Şunu demeye çalışıyorum."
Ve telefonun arkasından bir kurşun sesi duyuldu.