"18.sokak...3.cadde anladım. Teşşekürler." Telefonu kapatarak torpido gözüne koydum. Bir evi daha ne kadar uzağa yapabilirlerdi. Yani... Neredeyse buraya bir buçuk saat uzaklıktaydı. İspanya sınırlarından bile çıkabilirdi ev.
Tamam,belki biraz abartmış olabilirim.
Anahtar ile arabayı çalıştırarak evin yolunu tuttum. İğrenç... şu anda yapacağım.... Sahiden iğrençti. Yani ne diyebilirdim. "Götünü kurtardım." Yada ne bileyim "Bana minnettar olman lazım." Gibi,gibi,gibi. Ve daha bir sürü seçenek. Geriye kalan, kelimeleri toparlayıp sunum haline getirmekti.
Görende ödev teslim ediyorum sanardı doğrusu.
Söylene söylene yola devam ederken aklıma birşey geldi. Bu -meymenetsiz- Ruggero evde değildi. Bir yere gitmişti sanırsam. Ne yani, kızlar mı vardı orada.
Tanrım, kusmam lazım. Kenara çekmeliyim.
Arabayı kenara çekerek kafamı birkaç kere direksiyona vurdum. "Siktir." dedim sesli bir şekilde. " Hangi yüzle oraya gideceğim ?"
Birkaç kere söylenerek -ve tabiki küfrederek- toplam on dakika harcadım. Ah, ne yapabilirdim orada ? Söylenecek cümleleri aklımın içinde toplamayı düşündüm. Yani... mantıklı ve bir veda formatında kelimeler seçerek ona kısaca "siktir olup gidiyorum. Vay canına ! Buna sevinmen lazım. Ne bileyim, tep dansı falan yap."
Hayatımda duyduğum en boktan konuşma bu olsa gerek herhalde.
Durmaktan vazgeçip yeniden eve doğru sürmeye başladım. Saçma sapan konulardan bahsedecektim. Ne bileyim, belkide kızarabilirdim.
Tanrım, ellerim titriyordu.
Martina'nın dilinden
"Telefondaki mesaja baktın mı ?" dedim karşımda saçlarıyla oynayan Felićete'ye. Boş boş gözlerime bakmaya başladı.
"Sen benim mesajlarımı mı okuyorsun ?" dedi meraklı bir tonla. Kızgın olmamasına sevinmiştim. Çünkü, yemin ederim kaldıramazdım.
"Uhm, evet. Yani... sorun olur mu ?" dedim utana sıkıla. Hayır mağnasında başını salladı ve masadaki telefonu eline aldı.
Ben bağırmasını, çığırmasını yada ne bileyim en azından tebessüm etmesi gerektiğini düşünüyorken, birkaç işlem uygulayıp masaya geri koydu.
Yani, sildi diyelim şuna.
"Eee ? Bişey yapmayacak mısın ?" dedim kaşlarıma çatıp ona bakarak.
Yüzünün kızardığını gördüm.
"O tam bir aptal. Hem... şey yapıyor...şey..anlarsın işte.." dedi utana sıkıla. ağzım 'o' şeklini alırken inanamıyormuşcasına ona baktım. Ama, ne vardı ki bunda ? Onlar 23 yada 24 yaşındaydılar. Bu kadar abartmamam lazımdı.
"Yani.. o bildiğimiz şeyi yaptınız..sonra o gitti ?" Dedim şaşkın olduğumu belirterek. Evet mağnasında başını sallayıp elleriyle yüzünü kapattı.
"Kendimden çok utanıyorum." dedi elleri hala yüzünü kapatırken. Ben öyle birşey yapsam bende kendimden çok utanırdım doğrusu.
Birkaç dakika sonra acıktığım için salondan çıkarak mutfağa girdim. Buzdolabını açarak içinde seyahate çıktım.
Boş, içinde hiçbirşey yok.
Bir kutu reçel marmelatı ve konserve bezelye dışında dolapta hiçbirşey yoktu. Ve benim kanrım gerçekten çok açtı.
"Felić !" diyerek bağırdım ona. Salona kadar gidecek Halim yoktu herhalde.
"Bana öyle seslenme demiştim !" diye geri bağırdı bana.
"Hayır, söylemedin." dedim yeniden bağırarak. Bu yaptığımız çok saçma sapandı evet ama... işte öyle.
"O halde şimdi diyorum. Bana öyle seslenme. Benim bir ismim var !" diyerek yeniden bağırdı bana.
"Boşver bunu ! Buraya gelsene sen !" diye yeniden bağırdım. Koltuktan kalkarak zaten salonla bitişik olan mutfağa girdi.
"Ne var ?" dedi kaba bir şekilde. Gözlerimi devirerek buzdolabını görmesi için kenara çekildim. Gözlerini kırpıştırarak birkaç saniye buzdolabına baktı.
"Yani ? Yemek yok evet. Pizza sipariş ederim." dedi düz bir sesle. Ah, bir pizzanın bana yeteceğini düşünüyor.
Çok tatlı.
"Bence alışverişe çıkmalısın." dedim fikrimi öne sürerek. Boş bakışlarını üstümde hissetim.
"Sen ciddi değilsin öyle değil mi? Benim başka işim yok mu sanıyorsun ?" dediğimin mantıklı olduğunu biliyorum. Ama, Felićete'nin ne kadar üşengeç olduğunu da biliyordum.
"Evet. Başka işin yok." dedim tek kaşımı kaldırarak. Arkasındaki salona bakarak bir iş bulmaya çalıştı.
Sıfır, hiç işi yok.
"Peki. Peki." dedi oflana puflana.
"Ben yokken, evi yakmamaya çalış." dedi kıkırdayarak.
Evet evet. Çok komiksin anladık.
Birkaç dakika sonra evden çıktığında ev tamamen bana kalmıştı. Televizyonu açıp, en sevdiğim kanallardan birini açıp izlemeye koyuldum.
Zil sesi ile televizyonu kapatarak kapının yanına gittim. Çok acıkmıştım. Umarım Felićete güzel şeyler almıştır.
O gelmişti.
Neden buradaydı ?
Tanrım, lütfen almasın beni. Lütfen !
"Neden buradasın ?" dedim soğuk sesimle.
"Felićete burada mı ?" dedi arkamı kontrol ederek. Hayır mağnasında başımı salladım.
"Seninle konuşmam lazım, içeri girebilir miyim ?" dedi utana sıkıla.
Bu o olamazdı. Şu anda çok şirin görünüyordu.
Ürkünç görünmesi lazımdı.
İçeri geçmesi için biraz çekildim. İçeri girip önümde dikilmeye başladı.
"Ne oldu ?" dedim korkulu sesimle. Her an beni götürecek gibi hissediyordum.
"Sana birşey yapmayacağım. Merak etme." dedi düz bir sesle. Konuşması için başımı aşağı yukarı salladım.
"Uhm.. şey.. bugün Sergio beni aradı ve seni sordu bende söylemedim sonra teşşekür edersin." dedi alayla. Çok ciddi olduğumu görünce yeniden eski ciddiyetine döndü.
"Sana veda etmek istiyorum." dedi Jorge. " Seninle fena bir tanışmamız olmadı. Herzaman kızların böyle şeyler hayâl ettiğini duymuştum. Doğru mu bilmiyorum. Yinede önemli olan bu değil. Sen, herzaman güçlü bir kız oldun. Ben ise göt bir herif. Bunun farkındayım inkar etmeni istemiyorum. Ailemin intikamı beni yanıp tutuşturdu. Sonra, farkına vardım. Böyle davranmam doğru değildi. Asla ama asla, doğru değildi. 0 ve 1 arasında milyonlarca sayı vardır, ben o milyonlarca sayıdayım. Sense bir sayısısın. Asla bir olamayacağım. Bu yüzden, seni hep kıskanacağım. Asla unutmayacağım seni. Beni affetmeyeceğini biliyorum. En azından bu konuşmayı yapmalıyım gibi hissetim. İtalya'ya gidiyorum. Geri dönmemek üzere." Ben şok içerisindeyken, kelimesini bitirmeden nefes almak için durdu.
Neden bunu yapıyordu ? Neden ?
"Hoşçakal." dedi arkasını dönerek. Ben ona hala baka kalırken gülümsedi. Tam çıkmak üzereyken bana dönüp yeniden konuştu.
"Belki...yeniden tanışırız. Farklı bir şekilde."
Hey ! Lütfen Bakarmısınız ?
Kitabı sezon finaline koydum. 2. Kitabı yapmayı planlıyorum. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Sizi Çok seviyorum ! xx
Bu kitaba başlarken, bu kadar ilgi göreceğini - yada bir kişi tarafından okunacağını- hiç düşünmemiştim. Beni çok mutlu ettiniz. Berbat yazdığımı düşünüyorum. Güzel bir yazar değilim, biliyorum. Beni motive ettiğiniz için teşşekürler ! Hoşçakal diyorum size. 2. Kitapta görüşmek üzere, sizi seviyorum xx
-BUSE