"Farid Farjad- Golha"
🌙
Gözlerimi kapattım. Sessizliği dinledim bir süre, öyle sıkı kapattım ki gözlerimi, öyle sakladım ki inci tanelerimi güneş giremedi göz kapaklarımın kapattığı karanlık odama. İzin vermedim.
İçimdeki sessizliği dinledim. Sadece ben dinledim, kimsenin duymadığı çığlıklarımı yalnız ben duydum. Susturacaktım onları, az kalmıştı. Pek sevgili babamı yıllar önce kaybedip, göğüs kafesime gömsem de, susacaktı orası. Susturacaktım elbet, çünkü ben Jeon Jungkook'tum.
Ünlü avukat Bay Jeon Jungsan'ın oğluydum, bir zamanlar. O öldükten sonra soy adımı almamıştı elimden, vardı soy adım ama onun sıfatı yoktu üzerimde. Ben ünlü avukat Bay Jeon Jungsan'ın oğlu değildim artık, yetimdim.
Ben ünlü avukat Bay Jeon Jungsan'ın yetim kalmış, henüz on sekiz yaşındaki oğluydum. Benimle tanıştınız işte, ben buydum.
Fakat beni yengem Eungi'den dinlerseniz o size benim hakkımda böcek olduğumu söyler, zavallı bir çocuk olduğumu , doyumsuz ve suratsız olduğumu söyler. Ki doğru da söyler.
Saydıklarını taşıyordu ruhum. Böcek gibiydim, bulunduğum hiçbir yere uyum sağlayamazdım. Zavallı bir çocuktum, babamın ölümüne saklanırdım, yalnızdım.
Doyumsuzdum sevgiye, bu nedenle asla unutamamıştım babamın yokluğunu ve asla bulamamıştım onun sevgisini. Ya da hiçbir sevgiyi onun yerine koyamamıştım.
Şimdi ise ünlü Jeon yalısının, kapılarının birinin ardındaki bu küçük odanın bahçeye açılan balkonunda onunla oturuyordum.
Şu hayatta, babamdan bana kalan tek kişiydi. Büyük Annem Amira. Yaşadığı trafik kazasıyla iki ayağını da kaybeden Büyük Annem tekerlekli sandalyeye mahkumdu.
Babam'ın canını aldığı o trafik kazasından, o canlı çıkmıştı. Ruhunu bıraktığı o kazadan geriye ona tekerlekli sandalyeli bir hayat kalmıştı.
Yaşadığı yoğun üzüntüden dolayı tramva geçirmişti. Konuşamıyordu. Ben de bu yüzden çoğu vaktimi onunla geçiriyordum. Okuldan gelir gelmez veya sabah kahvaltısından hemen sonra soluğu onun odasında, balkonunda buluyordum. Yalının ön bahçesini rahatça gördüğüm bu balkonda kendimi huzurlu hissediyordum.
Konuşuyor, ona kitaplar veya şiirler okuyor, o beni hiçbir ifade barınmayan kahverengi irisleriyle izliyordu.
Fakat biliyordum ki, gözlerinin ardında benim için üzülüyordu. Belki de bana susarak en büyük cevabını veriyordu. Belki de asıl dili, gözleriydi.
"Büyük anne, biliyor musun bugün yengem Eungi davet veriyor, Hoseok hyung bana söz verdi, beraber şarap içeceğiz. Heyecanlıyım çünkü bu benim ilk şarabım. Ve katıldığım ilk davet. Umarım güzel geçer."
Yüzümdeki tebessümle konuştuğumda, Büyük annem yine donuk bakışlarıyla bana tepki verse de, içimdeki heyecan bir türlü sönmüyordu.
Hoseok hyung benim kuzenimdi ve benden beş yaş büyüktü. Aramız iyiydi. Beni sever ve yeri geldiğinde korurdu. Sadece yengem Eungi'nin yanında pek yanıma yaklaşmaz sebepsizce bana soğuk davranırdı.
Bunu sorun etmezdim. Çünkü Hoseok hyungun beni sevdiğini biliyordum. Bana beraber şarap içeceğimizi söylemişti. Sevdiği için yapıyordu bunu nasıl olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Media Luna | jikook
FanfictionBu içi acı dolu ruhumun kapıları ancak ona açılır, bir tek o canımı yakabilirdi. 20/06/19 24/12/19 080822- #2 jikook