21|hiç sönmeyen çocukluğum.

4K 400 298
                                    

Bölüm şarkısı: Halil Sezai- Olsun

İyi okumalar^^

🌙

-Park Jimin bakış açısı-

Soğuktu. Tüm o yaşadıklarım gibi. Bedenim, üzerinde sızıp kaldığım sert beton kadar soğuk hem de. Sadist babamın her krizinde beni bayıltana kadar dövmesi ve o gecenin sonundaki karanlık odamın zemini kadar soğuk ve sertti.

Öyle ki bu, beni o zamanlara ışık hızıyla götürmüştü. Etrafımdaki Jiyong'un adamlarının her bir yüzü, savurduğu her yumruk ve tekme bana babamı hatırlatmaktan başka hiçbir şeye yaramıyordu.

Bedenim yanıyordu. Soğuk zeminin üstünde öylece yatıyordum, ağzım ve burnum kan içindeydi. Saymamıştım sırtıma yediğim tekme ve sopaları, veya gerçekten hissetmemiştim. Ruhum yanıyordu, zihnim bir oyun oynuyordu bana. Bu kadar benzerlik olmamalıydı. Eski yaşadığım o kabus dolu anlar şimdi bir tokat gibi yüzüme vurulmamalıydı.

Bedenim kasılmıştı, kıpırdayamıyordum. Boğazım kup kuruydu, bedenimdeki acıyı hissetmiyordum. Çünkü biliyordum ki, bu kavga en sert darbesini ruhuma vurmuştu. Yüreğim ağrıyordu, zorlukla aldığım her nefes işkence gibiydi. Cehennem de gibiydim, ruhum yanıyor, bedenim yanıyordu.

Fakat bir şey vardı yanmayan, hep diri kalan ve içimde bir yerlerde taşıdığım. Hiç sönmeyen çocukluğum vardı. Hep içime attığım sessiz çığlıklarım, zaaflarım ve beni asıl tüketen yüreğimdeki görünmez yaralarım.

Hiç sönmeyen çocukluğumun ateşi vardı tam sol göğsümde. Yüreğime, aklıma ve bedenime yayılan kor bir ateşti bu. Sis gibi yayılan dumanı vardı böyle, tıpkı evimizin rutubetli duvarları gibi simsiyahtı. Ağırdı duman, çok ağırdı. Babamın sinir krizi geçirip beni dövmesi, annemin beni küçük yaşta terk edip gitmesinin gerçekleri kadar ağırdı.

Bir süre öylece kala kaldım soğuk zeminin üzerinde. Ne kalkacak halim, ne de isteğim vardı. Düştüğüm yer derin bir çukurdu ve ancak biri elimden tutup çeker ise kurtulabilirdim.

Korkuyordum. Tıpkı geçmişimdeki o çocukluğum gibi, yaşadığım, ruhuma sis gibi yayılan ve dinmeyen acıları tekrar hissetmem ayrı bir vurgunken korkuyordum. Tıpkı babasından ve terkar karanlıkta dövülmekten korkan o küçük çocuk gibi.

"Buradalar!" Kulağıma ilişen ses gardiyan Jiwan'a aitti. Işığı bozuk depoyu aydınlatmak için elinde tuttuğu feneri yere yığılmış kalabalıkta gezdirdi. Sonra ise oldukça yüksek bir sesle gardiyan Chanyeol'a seslendi.

Çok geçmeden gardiyan Chanyeol'da depoya girdiğinde bakışlarını üzerimizde gezdirdi.

Bezgince nefesini dışarıya üflemiş,"Şaşırmadım. Bir gün şu hapishanede canlı mahkum kalmayacak. Kaldırın şunları, revire götürün. Ben olayı müdüre iza ederim, o bir karar verir artık." dedikten sonra depodan çıkmıştı.

Gözlerimi açamıyordum. Ya da ruhsal bir çöküntüdeydim, ne konuşmak ne de yerinden ayaklanmak istiyordum. Sesleri duyuyordum, bir kaç gardiyan daha gelmişti. Fakat zihnim benimle oyun oynamaya devam ediyordu. Aklımdan silinmeyen o görüntüler beni savunmasız birine dönüştürmüştü.

Öyle ki savaştan mağlup çıkan ruhum ve bedenin artık kaldıramamıştı. Bir gardiyan beni yerden kaldırmak için yanıma doğru geldiğinde çoktan bilincimi kaybetmiştim.

Media Luna | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin