4|gökyüzü bir hücreye sığmazdı.

3.9K 444 400
                                    

Bölüm şarkısı; Çimen Yalçın- Mapusun İçinde-

Bölüm şarkıları ile okuyun lütfen:3

🌙

Karanlıktan korkmazdım hiçbir zaman. Küçük bir çocukken, gece yalnız başıma uyumaya alışkındım. Annem beni ve babamı terk ettiğinde karanlığa alışmıştım. Babam ünlü bir avukat olduğu için geceleri ofisinde sabahlardı. Çok çalışkandı, hep çalışırdı ve ben daha küçük yaşımda onun gibi olmak isterdim.

Onun gibi güçlü, çalışkan ve dürüst. Küçüktüm ve inanırdım buna. On sekiz yaşıma kadar buna inanırdım elbet. Şayet bu kara geceden sonra kime inanacağımı bilmiyordum. Babamı tanımıştım bir kez daha. Onun benden yıllarca gizlediği sırrını öğrenmiştim. Sandığım gibi dürüst olmadığını. Fakat sorun değildi. Aslında ona benziyordum.

Bugün dürüstlüğümü kaybetmiştim. Bugün büyük bir yalan söylemiştim. Hayatımı değiştirecek bir karar almıştım. Suçu, amcamın ve yengemin istediği gibi üstlenmiştim. İçimdeki korkuya rağmen, güçsüzlüğüme rağmen bunu yapmıştım.

Korkuyordum her şeyden. İçinde bulunduğum bu büyük kaba araçtan, karşımda bana düşmanmış gibi bakan askerlerden, kulağıma çarpan tüm seslerden, korkuyordum. Ama asıl korkum, bileklerimdeki kelepçedeydi.

Asıl korkum oradaydı ve ben cehenneme gidemeden beni yakacaktı. Göz yaşlarım süzülürken, karşımda oturan, yaşı otuz civarı sert görünümlü asker adam konuşmaya başladı.

"Şuna bak, bir de ağlıyor. On beş yaşındaki çocuğa çarp sonra da suçsuz gibi ağla. Pezevenk herif." Sert mizaçlı adam bana öldürecek gibi bakarken, yüreğimdeki korku arttı. Çoktan neden bu suçu üstlendiğimi sorguluyordum. Neden yakmıştım kendimi?

Suçsuz gibi ağlamıyordum. Suçsuz olduğum için ağlıyordum. Aptal olduğum için, Benjamin için. Korktuğum için ağlıyordum.

Araç ıslah evinin içine girdiğinde, girişte durdu. Kapı gürültülü bir şekilde açıldığında, az önce bana öldürecek gibi bakan asker kolumu sertçe kavradı. İrikilip, yaşlı gözlerimi ona çevirdim.

"Bu da ağlak çıktı. Kendine gel, burası baba ocağı değil aslanım. Islah evi." Asker bedenimi araçtan indirdiğinde bizi üniformalı bir adam karşıladı. Bantolonuna bağlı jop ve telsizi ile gardiyan olduğu aşkikardı.

"Chan, her yeni gelene şunu hatırlatma." dedi gardiyan. Yeni traş olduğu yanaklarından losyon yayılıyordu bana asker gibi sert bakmıyordu. Asker bileklerimdeki kelepçeyi çıkardı. Üniformalı adam beni kolumdan nazikçe kavradı.

"Bundan sonrasını ben hallederim." diye mırıldandı, adımlarını ceza evinin girişine yönelttiğinde cebine astığı çoğu anahtarın şıkırdayan sesi kulağıma çarptı. Karanlık havada yayılan sis ciğerlerime oturuyordu sanki.

Islah evinin kapısını benim için araladı. Sanki küçük bir çocuğa sirk gezdirir gibi kolumu hiç bırakmıyordu. Dört bir yanı kamera ve tellerle çevrili cezaevini kendim başıma dolaşmazdım. Şayet cehennme benzeyen bu yere çocuktum, bileklerime yakışmayan bu kelepçeye göre ben hala çocuktum.

Fakat biliyordum ki, burası benim çocuk olmamı umursamayacaktı. Buradaki insanlar bir hafta bile olsa bana çocuk olmadığımı göstereceklerdi.

Media Luna | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin